[Kayıt ol]   [Şifremi unuttum!
Kullanıcı adım:   Parolam:  
 
Yazar Mesaj   #19231  28-03-2010 14:51 GMT+2 saat  

moonlight


Admin


Tecrübe Puanı.: 96%
Ruh Hali: Neþeli
Mesaj 4213
Şehir: istanbul
Ülke:
Meslek: gecelerin adamı :))
Yaş: 37
Facebook'ta Paylaş
YEDİ MEŞALECİLERİN ŞİİR ÜSLUBU İLE GARİP ŞİİR ÜSLUBUNUN KARŞILAŞTIRILMASI benzer yönleri

Vezin – kafiye: Orhan Veli Kanık’ın bu konudaki ilk düşünceleri, vezin ve kafiyenin “şiiribirtakım gayritabii inhirafları neticesinde, alelacaip bir noktaya getirdiği” şeklinde olumsuzyargılardan oluşmaktadır.Vezin ve kafiyeyi şiir dili üzerinde yarattığı deformasyon açısından eleştirir. Ona göre bu ikiöğenin sınırlayıcı etkisi şairi, olağan sözdiziminin düzenini bozmasına yol açmaktadır. OrhanVeli Kanık, iki yıl sonra yapılan bir görüşmede de Vezin ve kafiyeyi iki ayrı yöndendeğerlendirmiştir. Bu iki öğe, manzumenin ses düzeninin oluşmasını sağladığı gibi biçimine dekatkıda bulunmaktadır. Şair, iki işlevi de gereksiz bulmaktadır. Ona göre ahenk zaten “tatsız veşiir için gayri meşru” bir öğedir. Orhan Veli Kanık “Sanattan Bahsetmenin de Bir Adabı Vardır”adlı yazısında eleştirilerini vezin ve kafiyenin şiire getirdiği olumsuzluklardan, iki öğeye önemveren şairlere yöneltir. Orhan Veli Kanık “Nazım, Nesir, Şiir” başlıklı makalesinde vezin vekafiyeyi “şiir” ile “nazım” arasındaki ayrımın fark edilmesi yolunda bir ölçüt olarakdeğerlendirmiştir. Bu düşüncesini bir buçuk yıl sonra yapılan bir başka görüşmede de sürdürenşair, vezin ve kafiyeyi artık bütünüyle ‘nazm’a ait birer öğe olarak kabul etmekte ve bunlarhakkında görüş belirtmemektedir. Kendisi için önemli olan ‘şiir’dir. Orhan Veli Kanık’ın bukonudaki son ifadeleri, onun vezin ve kafiyeye artık deneyimli bir şair tutumuyla yaklaştığınıgöstermesi bakımından önemlidir. Uzun yıllar bu iki öğeye karşı mücadele vermiş olan şair, bututumunun yanında vezin ve kafiyenin şairler ve şiirle ilgilenenler tarafından öğrenilmesi,bilinmesi gerektiği görüşünü şu özlü sözlerle belirginleştirmiştir:“Vezin bilmemek herhangi bir adamın hakkı olabilir. Ama vezin bilmeyen adamın şiirden (…)bahsetmeye hakkı olamaz.”Oktay Rifat’ın vezin ve kafiye meselesini değerlendirişi, daha çok, şiirin içeriği ile ilişkilidir. Şiirdedoğallığı sağlama kaygısının ürünü olan şair, arkadaşının bu konudaki düşünceleri ile de uyumiçindedir. Bu uyumun yanında onun, Orhan Veli Kanık’tan farklı düşündüğü noktalar da yokdeğil. Örneğin o vezin ve kafiyeye yenilik meselesi çevresinde fazla önem vermez.Oktay Rifat, şiirin içeriğine katkı sağlayıcı bir işlev taşıdığı taktirde kafiyenin ‘yararlı’ olabileceğidüşüncesindedir. Şair, “Alain ve Halk Şairlerimiz” adlı konferansında ise halk şiirindeki kafiyeninbu özelliğinin, şiirin içeriğine egemen olmaması ve söyleyişi sınırlamaması gibi nedenlerdenötürü kabul edilebilir bir nitelik taşıdığını belirtir. Dolayısıyla burada, arkadaşı ile görüş birliğiiçine girer. b. Edebi Sanatlar: Orhan Veli Kanık’ın söz ve anlam sanatlarında eleştirdiği başlıcaözellik, bunların çevreyi ve insanı doğallıktan ve gerçeklikten uzaklaştırarakyaygınlaştırması, bozmasıdır. Orhan Veli Kanık, edebi sanatlar konusunu genellikle eskişiiri eleştirirken gündeme getirmiştir. Çünkü, yeni şiirde söz ve anlam sanatlarına yerolmadığı düşüncesindedir. Ona göre “bugünkü şiir (…) bilinen sanatlardan, yani lafız vemana sanatlarından kurtulmuş” bir şiirdir. c. Ahenk: Garip bildirgesinde varlığı vezin ve kafiyenin dışında oluşan bir ahengin mevcutolduğunu belirtmiş olan Orhan Veli Kanık, diğer poetik çalışmalarında ise ahengi bütünüyle reddeder.

Şair, ilk görüşmede vezin ve kafiyenin yarattığı ahenk tarzını ilginç bir benzetmearacılığıyla eleştirir. Orhan Veli Kanık, diğer görüşmede de ahengi vezin ve kafiyedenkaynaklandığı için kabul etmez. Ancak, burada söylediği “tatsız ve şiir için gayri meşru olan birhususiyet” nitelemeleri, onun şiirde her türlü ahenge karşı olduğu hususunda yeterli fikir verenifadelerdir. 2. ŞİİR DİLİGarip bildirgesinde şiir dilini, halkın konuşma dili ile özdeşleştiren Orhan Veli Kanık, yaklaşık altıyıl sonra kaleme aldığı “Nazım, Nesir, Şiir” başlıklı yazısında “Nesir dili bir izah dilidir. Şiirinizaha tahammülü yoktur.” sözleriyle şiir dilini söz varlığı ve söz dizimi bakımlarından büyükölçüde konuşma diline bağlı olan nesir dilinden ayrı tutar. Ancak, bu bir çelişki oluşturmaz;çünkü, Garip şiirinde konuşma dili öğelerinin temel alınması şiirin üst yapısı için söz konusudur.Derin yapı ise şiirselliği ön plana çıkaran, böylelikle konuşma dilinin yalın katlığını aşan birözellik taşır. Bu da şiirin içerik ve biçim yönleri içinde yer alan iki öğeyle sağlanır. “Duyarlılık” ve“bütünlük”. İlki ‘duygu değeri’ yüksek sözcüklerle, ikincisi ise noktalama işaretleri ile birbirinebağlanan ve anlamca birleşen cümlelerle gerçekleştirilir. Biçimle ilgili görünen bu ikinci anlatımtutumu da temelde, işlenen temayı belirginleştirme işlevini görmesi açısından yine içeriğebağlanır. Garip şiirinin getirdiği yenilikle arasında yer alan bu anlatım tutumu öğeleri, şiir diliniderin yapıda konuşma ve dolayısıyla nesir dilinden farklılaştırdığını ortaya koymaktadır.Orhan Veli Kanık, şairin anadilini çok iyi bilmesi ve işlemesi gerektiği düşüncesindedir. Busorumluluğu ise “evrensel olabilme” amacına bağlar.Orhan Veli Kanık, bir görüşmede eski ve yeni şiiri karşılaştırırken “Bugünkü şiirimizin eskişiirimize faik tarafı dildir” ifadelerinde görüldüğü gibi, dili ölçüt olarak kullanmıştır.“Edebiyat” adı yazıda, salt söyleyişe önem vermenin adeta bir hastalık haline geldiğini belirtenşair, eserin anlaşılır olması gerektiğini ileri sürer.Şiirselliği oluşturan öğelerin her biri yerliyerinde olmalıdır. Sözcükler arasında kurulan bu hassas yapının değişmezliği, şiirin diğer dallarkarşısındaki zayıf noktasını oluşturmaktadır.Garipçiler, kendi aralarında yaptıkları söyleşide ‘şiirde açıklık-kapalılık’ meselesini tartışırlar. Busöyleşide Orhan Veli Kanık, kapalılığın çeşitli nedenleri olduğunu belirterek dili de bunlararasında sayar.

3. ŞİİR – NAZIM AYRIMIGarip Hareketi mensupları arasında bu konuya sadece Orhan Veli Kanık, değinmiştir. Henüz1938 yılında yapılan bir görüşmede şiiri nazımdan kesin çizgilerle ayırır ve nazmı nesrin vezinlikafiyeli bir kolu olarak gördüğünü belirtir. Ona göre yazının iki türü vardır: nesir ve şiir.

Orhan Veli Kanık’ın söz konusu ayrımda başvurduğu ilk ölçüt “vezin ve kafiyenin varlığı”dır. Şair“Nazım, Nesir, Şiir” adlı makalesinde de bu konuya değinmiştir. Orhan Veli Kanık, “Nazma veNesre Dair” başlıklı makalesinde dolaylı olarak Garip şiirini eleştiren Va-Nu (Vala Nurettin)’yacevap olarak kaleme aldığı “Nazım-Nesir” adlı kısa yazısında da nazım ile şiiri birbirinden ayırır.Bunu da yine vezin ve kafiyenin olumsuz etkisine bağlar. Orhan Veli Kanık’ın nazım ile şiiribirbirinden ayırmadaki ikinci ölçüdü “fikir”dir. “Fikir söylemek nesrin yahut nazmın işidir, şiirindeğil” sözleriyle söz konusu öğeyi nazma ait olarak gösterir.4. ŞİİRDE TAHKİYEBu konuya sadece Orhan Veli Kanık, “Karikatürden Şiire” adlı yazısında yer vermiştir.Yazısında, Edip Cansever’in İkindi Üstü adlı şiir kitabını değerlendiren şair, onun tahkiyeyi şiirintemel öğesi konumuna getirme tutumunu eleştirir. Ardından, bu konudaki genel düşünceleriniaçıklamaya girişir.İLK EVREDEN SÜREGELEN TEMALARa) Aşk/gönül ilişkisi: Bu evrede, aşk temasını en çok Oktay Rifat işlemiştir. Onun aşk temalışiirleri iki alt grupta değerlendirilebilir. İlk grup, onun kendi hayatında bizzat yaşadığı aşktankaynaklanan duygularla yazdığı “Rüya” “Eski Zaman Aşıkı” ve “Bir Şarkı İcadetsem” adlı üçşiirden oluşur. Garip hareketinin aşk temalı şiirlerindeki neşeli ve dışa dönük hava, bu üç şiirdeyerini büyük ölçüde içe dönük ve coşkun duygulanımlara bırakır. İkinci grup ise kurmacaşiirlerden oluşur. Şairin 1942 ve 1943’de yazdığı beş şiiri bu gruba girer.Sevgiliyi ve dolayısıyla aşkı sosyal hayat içinde sunma anlayışını Orhan Veli Kanık dasürdürmüştür. Şair, bu evredeki aşk temalı şiirlerinde erotik çağrışımlara zemin hazırlayanöğelere de yer verir. Orhan Veli Kanık’ın “Şoförün Karısı” adlı şiirinde, aşkı, romantikduygulardan sıyırarak erotizme dayalı bir gönül ilişkisine dönüştürme eğilimindeki kadın figürevlidir. Bu özelliğiyle de ahlaki değerlere karşı çıkan simgesi durumundadır.“Şoförün karısı, kıyma bana;El etme öyle pencereden,Soyunup dökünüp;Senin, eniştende gözün var;Benimse gençliğim var;Mapuslarda çürüyemem;Başımı belaya sokma benim;Kıyma bana.”b) Sıradan insanların yaşayışı: Garipçiler, hareketin ikinci evresinde de çeşitli zorluklariçindeki insanların yaşayışını ele almayı sürdürmüşlerdir. Melih Cevdet Anday, 1942 yılına artarda yayımladığı üç şiirle söz konusu temayı en çok işleyen şairdir. “Senden Utanıyorum”, “HerGece Böyle Değilim” ve “Evladı Şüheda” başlıklı bu ürünlerde, insanların özellikle ekonomikgüçsüzlükleri ön plana çıkarılmıştır.c) Hayranlık/Şaşkınlık: Garip şiirinin monotemleri arasında yer alan bu temanın ikinci evredekiilk örneğini Melih Cevdet Anday verir. “Alışamadım” adlı şiirde, anlatıcı, yaratılış karşısındakinişaşkınlığını, dikkatini doğal ve biyolojik öğeler üzerinde yoğunlaştırarak yansıtır.

YEDİ MEŞALECİLER1928 yılında “MEŞALE” isimli bir dergi etrafında toplanan yedi arkadaştan oluşan grubun Türkedebiyatındaki adıdır.• SABRİ ESAT• YAŞAR NABİ• ZİYA OSMAN• CEVDET KUDRET• KENAN HULUSİ• VASFİ MAHİR• MUAMMER LÜTFÜ1) Derginin ilk sayısından itibaren Türk edebiyatında canlı bir ekol olacaklarını ileri sürmüşlerdir.Fakat, bu iddialarını gerçekleştirememişlerdir!2) Ancak 8 sayısı çıkabilen “MEŞALE” dergisinin işlediği konular orijinal değildir. Frs. şairlerinin(semizolist) işlediği konuları almışlar, onların şiirde “şekil” konusundaki fikirlerini benimseyerekAŞK, SEVGİ, ÇOCUKLUK GÜNLERİNE HASRET, YAŞAMA SEVİNCİ … VS. konularıişlemişlerdir.3) “Yedi Meşaleciler”i heveskarlar topluluğu olarak kabul etmemiz yanlış olmaz!4) Uzun ömürlü olmadığı için ayrıca kendine has bir dünya görüşü ve estetiğe sahipolamayanlardan oluşan bir topluluk olduğu için Türk edebiyatında bir ekol olarak kabuledilmemiştir, diyebiliriz.5) * Sabri Esat Felsefe tahsili yapmış (Prof)®* Yaşar Nabi “Varlık” dergisinde yazmış®* Muammer Lütfü Edebiyattan tamamen uzaklaşmış®* Cevdet Kudret Edebiyat tarihi ve araştırmalarıyla uğramışlar®* Vasfi Mahir Edebiyat tarihi ve araştırmalarıyla uğramışlar®* Ziya Osman Şiir (SEBİL ve GÜVERCİNLER)®* Kenan Hulusi Hikaye®6) Sanat aşkıyla yanıp tutuşan üç-beş hevesli gencin oluşturduğu topluluktur.Yedi Meşalecilerin Yapmak İstedikleri1) Edebiyatın son durumunu gösteren en son örneklerini vermeye çalışmışlardır.2) Edebiyatın yaşadığını; ortaya koyacakları “ŞİİR” ve eserlerle ispat istemişlerdir.3) Düşündüklerini eserlerle meydana çıkarmak istemişlerdir yani sadece düşünmekleyetinmemişlerdir.4) Taklitten uzaklaşıp orijinal eserler vermeye çalışmışlardır.5) Duygularını, başkalarının yardımına ihtiyaç duymadan anlatmaya çalışırlar.6) Konuları genişletmeye çalışmışlardır.7) Tekrardan mümkün olduğunca kaçınmışlardır.8) Canlılık, samimiyet ve daima yenilikten yana olmuşlardır.9) Yedi Meşaleciler; eserlerini, sanattan anlayan, gerçek sanat eseri bekleyen okuyuculara ithafetmişlerdir.10) Onlara göre sanat eserindeo canlılık; orijinal imajlar kullanmaktıro samimiyet; esere içtenliğin yansıtılmasıdıro yenilik; bir noktaya saplanıp kalmamaktıro üslubu farklılaştırmak istemişlerdir.

Orhan VeliSaf ve temiz tabiatı, zenginliği, kompleksleri olmasına rağmen hilesiz olan insan ruhunu -hiçdefevkalade olmayan güzellikler teminine hadim olmak maksadıyla- tağyir eden teşbih, onun dahakoyusu olan istiare, zevklerimizi tağdiye bakımından ne kadarcık bir kapasiteye malik bulunduğuaşikar olan mübalağa, asırlarca bize yutturulmuş bir edebiyatın yegane servet menbalarıdır.Sanatlar kurallaştırma eğiliminin bir sonucu mudur?Bir adam çıkmış, bir şiir yazmış. O şiirde de bir şeyi başka bir şeye benzetmiş. Arkasından birde ukala gelmiş dünyaya, “Filanca şairin yaptığına teşbih derler” demiş. Derken bir başka şairişkembe-i kübradan bir şey sallamış. Bir başka ukala “Buna da mübalağa derler” demiş.Böylece bir sürü sanat bulunmuş, hepsi isimlendirilmiş.O. Veli yeni şiirde söz ve anlam sanatlarına yer olmadığını savunur.Ayışığı da mehtap da, ikisi de aynı manaya gelir. Ama şiirdeki yerleri, ne kadar başka başkadır.Şiir biriyle ne kadar şiir olacaksa, öbürüyle o kadar berbat olur. (…) Hatta aynı kelimeler bilegüzelliklerini yahut çirkinliklerini yan yana geliş şekillerine borçludurlar.Şairin dili, ressamın yahut bestecisinin dili gibi evrensel değildir. Ressam olsun, besteci olsun,eserlerini bütün milletlerin insanlarına gösterebilir, bu eserler karşısında o insanların ne gibi birvaziyet aldıklarını görebilir. Hatta bu, hikayeci ile romancı için de az çok kabildir. Değeri,söylenişinden çok söylenen şeyde olan romanla, hikaye, başka bir dile çevrildiği zaman, fazlabir şey kaybetmez. Gelgelim şiir öyle değildir. Şiir, şairin dilinde bile, ancak bir türlü söylenir.Bundan dolayı da şair eserini sanatın öbür kollarıyla uğraşanlar gibi, toplumun büyük kısmınagösterebilmek imkanını hiçbir zaman elde edemez.Melih Cevdet AndayEsasen iyi bir şiir hisse; bir düşünceye yahut bir edaya karşılık düşen öyle tam bir ifadedir ki, bizaynı hali tekrar ve başka suretle anlatmaya kalkışsak dilimize, hep o mükemmel ifade karışır.Onun o kadar tesirinde kalırız. Sevdiğimiz bir şiiri, yahut bir mısra, kelimelerinden birinideğiştirmek suretiyle tekrar okuduğumuz zaman eskisi gibi güzel bulmuyorsak, bu eskisinealıştığımızdan, onu bir defa güzel bulmuş olduğumuzdandır.TEMA“Hayat, çevre, doğa ve evren karşısındaki hayranlık ve şaşkınlık”tır. Hayatın ve çevrenintekdüze ve olağan görüntüsü ardına bir olağanüstülük bulunduğu düşüncesinden kaynaklananbu temanın, önceki alt bölümde değerlendirilen ‘yaşama sevinci’ teması ile yakın ilişkisi sözkonusudur.Hayat ve evren karşısında duyulan hayranlık ve şaşkınlık ile bunu zaman zaman içerdiği sananve sorgulayan figüratif tutum, metafizik öğelerden alabildiğine uzaktır.Oktay Rıfat: “Yeni şiir kısadır, çünkü duyu bünye itibariyle bir anda idrak edilen, bir anda eldenkaçırılan küçücük bir intibadır.”Garip şiirinde psikolojik ağırlıklı anlık izlenimler tema olarak işleniyor buda söyleyişin kısaolmasını sağlıyor.Alain: “Güzel söyle de ne söylersen söyle” diyor. Demek ki biçim şiirin gelişimine engelolmamalıdır.Alain: “Sanat bir düşünüş değil, yapı tarzıdır.”Bazı kelimelerin, bazı cümlelerin kullanıla kullanıla manaları kalmıyor, okuyucuya birçok sözlertesir etmez oluyor. İşte o zaman şair okuyucuya dürtmek, basmakalıp sözlerine içine attığıgaflet uykusundan uyandırmak istiyor. Rakı şişesinde balık olsam mısraı -mısraı değil satırı- da bu maksatla söylemiş.

Bir manzume nesir olabilir; vezinden anlamamak, bir de kafiyeleri duymamak onu nesir saymakiçin kafidir. Vezinsiz şiir olamayacağını iddia eden münevverlerimizin çoğu vezindenanlamadıkları için bu tecrübeyi kolayca yapabilirler. Halbuki şiir parçası nesir olamaz. Şiiri nesirhalinde görebilmek için vezin bilmemek, yahut kafiyeyi duymamak kafi değildir, ayrıca şiirden deanlamamak lazımdır.Ölüm, şiirde genellikle hayatın, canlılığın sona erişi noktasında başlayan bir olgu olarak elealınmıştır. Ölüm ve sonrasına ait bilinmezliğin öncelikli olarak düşünülmesi, metafizik yorumlarıda birlikte getirmiştir. Bu tür bir bakış açısıyla yazılan eserlerde ölüm, soğuk yönüyle vegenellikle karamsar bir ruh durumunun ürünü olarak yansıtılmıştır.• Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini yansıtarak insanı düşündürme, eğlendirmeyada güldürme sanatı biçiminde tanımlanan mizah. Garipçilerin bakış açısı ve anlatım tekniğidüzeyinde yararlandıkları bir tarzdır.• Hareketin ilk evresinde yazılan şiirlerde mizahın konumu genellikle kısmi bir özellik taşır. Bukısmilik, öncelikle şiirlerin nicelik durumunda söz konusudur. Bir başa deyişle, mizahi bir bakışaçısına yada anlatım tekniğine dayalı şiirlerin sayısı azdır.Garipçiler, aşk gibi coşkun bir duygusallığa ve dolayısıyla bireysel bir duyuşla dayanan birtemayı dahi işleyişte politikalarının gerektirdiği sınırlar içinde kalmışlar, onu nesnel gerçekliğiniçinde kabul etmişler ve toplum hayatının bir parçası olarak değerlendirmişlerdir. Son satırlaraşkın toplumsallığıYEDİ MEŞ’ALECİLERTanınmıyorken, bir gün içinde tanınmak, ebedi alemin, her yeni varlığa karşı omuz silkenlakaydisini hayır-hah bir dikkate çevirmek: münakaşa edilmek, beğenilmek, beğenilmemek venihayet, az çok garib bur unvan altında tekevvün etmek. Şüphe yok ki bunlar, Yedi Meş’ale’cigencin muvaffakiyeti addedilmek lazım gelir.Genç zümrenin bu göz alıcı cazibesi acaba nereden geliyor? Son senelerde penceremizinaltından, ağzında birer şarkı ile gelip geçenlerin gürültüsü, bizi, uzandığımız sedirdenkımıldatmağa bile kafi gelmemiş iken bu genç alayın en tembelimize bile verdiği şu garipmerakın sebebi ne olsa gerek?Her ne suretle olursa olsun, etrafın da tecessüs hissini uyandırabilmiş olmak, başlı başına birmuvaffakiyettir. Biliyoruz, muvaffakiyet, kıymetin ölçüsü değildir: fakat kıymetsizliğin bir müş’iriaddedilmesi lazım geleceğini de hiç zannetmiyoruz. Gerçi yedi kişi tarafından çıkarılmışmüşterek bir eserin -Yedi Meş’ale’nin- neşriyatımız aleminde teşkil ettiği garabet, bu yeni zümreüzerine nazar-ı dikkati celbetmek hususunda az amil olmamıştır. Fakat bu müessir reklamusulünün ancak kitabın kari eline geçmesine yardımı olabilirdi. Kari kitapla karşı karşıya kalınca,eserin tali’i artık sahifelerinde taşıdığı metaın kıymetine tabidir.Yedi gencin hututu muayyen, rengi bariz bir yeni “bedi” ile ortaya çıktıklarını iddia etmek fazlamübalağalı olur. Şair kaleminden ziyade gözün rü’yet kabiliyeti yeni bir hususiyet teşkil ediyor.Şairin tamamen ressam hassasiyetiyle kelimeleri kuşanışı ne derece doğrudur bilmiyoruz. Şairve ressamın hayat karşısında vazifeleri farklı değil ise bunların ayrı ayrı mevcud olmalarınalüzum kalır mıydı? Tabiat, hakiki san’atkar gibi, faidesiz tekrarlardan hiç hoşlanmaz. Ma’mafihacele etmemeli, henüz bahar manzarası içinde, taze yaparak gürültüleriyle sallanan bu fidanları,tekemmül etmiş bir ağaç tarzında tenkid etmek insafsızlık olur. Bu körpe fidanların bazen birersal-dide çınar iddiasıyla homurdanıp hışırdadıklarını işitmekten sinirlenenler de yok değil. Tafrafüruşluk, gençliğin olgun yaşı en ziyade tahriş eden kusurlarından biridir.

__________________
Gender_Bay Çevirimiçi durumu