[Kayıt ol]   [Şifremi unuttum!
Kullanıcı adım:   Parolam:  
 
Yazar Mesaj   #12762  25-03-2009 14:30 GMT+2 saat  

moonlight


Admin


Tecrübe Puanı.: 96%
Ruh Hali: Neþeli
Mesaj 4213
Şehir: istanbul
Ülke:
Meslek: gecelerin adamı :))
Yaş: 37
Facebook'ta Paylaş
Çarşaflı mini etekli kadın Beyoğlu sokaklarında..
işteolay klip



Portecho - Studio Plastico Klip İZle Dİnle indir

in the studio plastico, we are misunderstood
in the studio plastico, we all look so good

perfect ties [thigh olsa daha anlamlı olur ama tie diye anlıyorum], perfect smiles
get it 'round the pefect ones [burasını kesin yanlış anlıyorum]
perfect ties, perfect smiles
get into a smaller size



2006 mahsulü ‘Undertone’ ile New York Times’a çıktılar, ‘Studio Plastico’ şarkıları neden New York kulüplerinde yankılanmasın? Dinlerken anıların canlanması ve hayallere dalmak olası.

Deniz Cuylan ve Tan Tunçağ, “Bizim yurt dışı başarılarımız abartıldı biraz” diyecek kadar mütevazı, ‘Studio Plastico’daki şarkıların taze miksli hallerini ilk kez benimle dinleyecek kadar samimi. İkinci albümleri ‘Studio Plastico’, Godard’dan The Beatles’a, Wes Anderson’dan 90’ların break dance’ine, Caribou’ya ve Christian Wallumrød’a hatta Rus şairler Andrei Bely ve Vladimir Mayakovsky’ye uzanan bir referans listesine sahip. Rock yapmadılar ama kesinlikle daha sertler. Artık kulüp ortamlarını aşıp ev ortamında da dinlenebilir olmak istiyorlar. Canlı performanslarda yeni albümün yanında ‘Undertone’daki şarkıların yeni hallerini de çalarak, dinleyicinin kulağına bir parmak bal çalıyorlar. Dört kişi canlı çaldıkları, görsel destekli performanslarının tadı ayrı olsa da, ‘Studio Plastico’, albüm almanın nostaljik olduğu şu dönemde CD çalarda dönmeyi hak ediyor.

İlk albümdeki ‘hüzünlü dans müziği’ yerini rock’a mı bıraktı artık?
D.C.: Yeni albüm hüzünlü değil, sadece dans müziği de değil. Daha rock bir albüm yapacağız diyorduk ama düşündüğümüz gibi olmadı, rock’a yaklaşmadık. Öyle olacağını düşünmemizin nedeni sahnede canlı çalarken rock’a yakın bir sound yakaladığımızda seyirciden müthiş bir tepki almamızdı. “Bunu ikinci albüme taşımalıyız” diyorduk. İlkinden farklı olarak bu sefer akustik davul var. Gitar ve bas daha ön planda. İkinci albümün en esprili tarafı ritim özgürlüğüne sahip olması. Portecho’nun referansları biraz daha genişledi. İlk albümde Kuzey cazının havası, 30’ların çingene cazı, Alman teknosu vardı. fiimdi aynı parçada flamenko tadından 90’ların başındaki break dance’e uzanan bir yelpaze söz konusu. Mesela ‘Mouse On Mars’ın ‘Radical Connector’ albümü bize çok fikir verdi. İlk albümde böylesine referans vererek müzik yapmaktan korkmuştuk. Bu albümde, sevdiğimiz gruplardan etkilendiğimizi gayet belli ediyoruz. Ortaya hem ritmik hem armonik anlamda daha renkli bir şey çıktı böylece.

Müziğinizin kulüp dışında da dinlenebilir olması amacında mısınız?
D.C.: Birinci albüm konserlerinde bir kişi bile dans etmezse biz onu mutlaka dans ettirmeye çalışırdık. İkinci albümde bu sorumluluğu attık üzerimizden. 100 konseri aştık, insanlar zaten dans ediyor. Evde herhangi bir ruh halindeyken de insanların ‘Studio Plastico’dan bir parçayı arkadaşına çalmasını, parçayla anılarının canlanmasını arzu ediyoruz. İlk albümdeki güçlü ritimler evde sakin sakin dinlemeye uygun değildi.

Peki dans etmeyen olunca, nasıl canlandırırsınız?
T.T.: En önemlisi kendimiz sahnede çok eğleniyoruz. Çoğu zaman seyiriciyi unutuyorum, kendimi kaptırıp dans ediyorum. Bu olunca insanlara da enerji geçiyor. Tabii ki milletin gözünün içine bakıp “Hop hop” diyerek çekiştirmiyoruz oynasınlar diye! Ya da “Orada hareket etmeyenleri görüyorum!” demiyoruz mikrofondan.

Hani stüdyoyu Toskana’ya taşıyacaktınız bu albüm için?
D.C.: Süper fikirdi o. Tanıdığımızın taş evi de vardı ama gidemedik.

T.T.: Aslında o kadar uzağa gitmeye bile gerek yok. Çok yakın İtalyan bir dostumuzun Burgazada’da kocaman evi var. Sonra üşendik gitmeye, kayık kiralayıp bütün aletleri yüklemek gerekiyordu. Onu yapana kadar başlayalım albüme dedik. Bir de Burgazada bayağı izole bir yer, ev de kocaman, hayaletli gibi. Birbirimize girebilirdik oralarda.

Görsellikten çok ilham aldığınızı duydum.
T.T.: İki albümde de çok etkilendiğimiz yönetmenler var. Godard, Hal Hartley bu albümü çok etkiledi. Ve ‘Darjeeling Limited’ filmi, soundtrack’i de dahil. Wes Anderson’ın ‘The Life Aquatic with Steve Zissou’ filmi de ilk albümü çok etkilemişti. Bir sahnesinde adam bilinen bir şarkının Latin versiyonunu çalarken korsanlar gelir. ‘Papers’ı yaparken çok ilham aldığımız bir sahneydi.

Sinema müziğinize somut olarak nasıl yansıyor?
T.T.: Anderson, Hartley gibi adamlara çok yakın hissediyoruz. Anderson’daki absürdite, kontrastlar bizim müziğimizde de var. 30’ların cazına Alman teknosunu karıştırıyoruz mesela. Ayrıca bu albümün sözleri çok sarkastik, kendiyle dalga geçiyor. “Nedir bu dans müziği durumları” gibi bir alt metni var.

D.C.: Bir de “Ben neden bu işi yapıyorum?”, “Gerçekten anlaşılamayan bir müzik mi bu?” diye kendinize soruyorsunuz bazen. Anderson filmi izleyince bizim gibi insanların dünyanın her yerinde bulunduğunu, başarılı da olabildiklerini görüyoruz.

Yurt dışı amaç mı sizin için yoksa “Olursa ne âlâ, önemli olan burada başarılı olmak” mı diyorsunuz?
T.T.: Yurt dışında yıllarca yaşamadıysanız orada başarı mümkün değil zaten. Taşınacaksınız, orada tüm bağlantılarınızı halledip bir hayat kuracaksınız. İlhan Erşahin gibi. Kulübü New York’ta çok iyi bir noktada. Buradan yurt dışına ihraç etme durumunda ise Avrupa Birliği’nde olmamak büyük engel. Türk olmanın getirdiği bir önyargının ötesinde şeyler bunlar. Çok alternatif tarzlarla uğraşıyorsanız buradan oturarak da başarı mümkün olabilir. Erdem Helvacıoğlu’nun Amerika’daki bir plak şirketinden albüm çıkartması gibi. Ama Portecho için bu geçerli değil. Canlı performansımız, sahne görsellerimiz çok önemli . Sadece albümle değerlendirilemeyiz.

Sizin kafanızda neresi var?
D.C.: New York’ta konser vereceğiz mutlaka. New York Times’da haber olduğumuzdan beri New York’ta konser verme şansımız arttı. Orada var olduğumuzu söyleyebilmemiz için oradaki bir plak şirketiyle anlaşmamız olmalı.

T.T.: Avrupa konusunda biz de çok abartıldık. “Avrupa fethedildi” gibi şişirme ibarelere biz bile şaşırdık. Kimse Avrupa’yı fethetmedi.

“Portecho’nun dünyada başarısız olabileceğini hiç düşünmedik” demişsiniz. Ama iyi müzik yapan bir sürü insanın veya mükemmel albümlerin yıllar sonra keşfedildiği olabiliyor. Mesela The Velvet Underground.
D.C.: Bizim başarı kriterimiz Avrupa’yı fethetmek değil. Müziğimizle dünyanın sevdiğimiz yerlerini gezmeyi, oralarda belli insanların Portecho’yu sevmesi arzusundayız. Floransa’da bunu 3000 kişiyle başarınca güvenimiz geldi tabii ki.

T.T.: Hâlâ myspace’te İtalya’dan mailler geliyor, “Ne zaman konsere geliyorsunuz?” diye. Google Earth’e göre Almanya, Hollanda, İngiltere, İtalya’nın sahil şeridi ve İsveç’te ağırlıklı dinleniyoruz.

Yurt dışında başarılı olmak için iyi müzik yapmanın yanında hangi kriterler olmalı?
T.T.: Rahmetli Arif Mardin’e “Gelen demolarda neye dikkat ediyorsunuz?” demişler. “Janrın önemi yok. Mühim olan samimi olması” demiş. Mardin ve Ahmet Ertegün, zamanında Amerika’da ırkçılık varken zenci müziğini büyüten çok önemli adamlar. Mardin gibi bir adam müziğini ele alırsa zaten onu dünya seviyesine getirir. Tori Amos ilk çıktığı zaman Amerika’da başarısız oluyor. Ertegün onu İngiltere’ye yolluyor, dört sene boyunca hiçbir şey yapmamasını, sadece parça yazmasını söylüyor. Dört senenin sonunda başarılı oluyor. O kadar geleceği görebilen, vizyonu geniş biriymiş.

Müzik işleri dışında da görüşür müsünüz? Geceleri birlikte çıkar mısınız mesela?
D.C.: Pek çıkmıyoruz geceleri. Çıkarsam Arkaoda’ya giderim. Avrupa yakasına hiç geçmem.

T.T.: Bir ara DJ’lik yaptım, electro house çalıyordum Deniz askerdeyken. Artık DJ müziğinden nefret ediyorum. Hepsi seri üretim, aynı formüle sahip. Çok az melodi var ve tekniğe dayalı. Pixie’ye gidip drum’n’bass ile dans etmeyi tercih ederim.

Yaptığınız en rock’n’roll olay?
T.T.: Çok efendiyiz hatta sıkıcıyız. Konserden sonra gidip battaniyeyi çekip uyuyoruz. Uyumadan belgesel izliyorum. Ama üniversite birdeyken Foça’da itfaiye aracına otostop çekmiştim. Foça’dan uzakta bir koydaydık, aracın tepesindeki merdivene çıkıp Foça’ya dönmüştük.

D.C.: İlkokul beşte herkesin ortasında Michael Jackson’ın ‘Bad’iyle dans etmiştim. Hiç çılgın değiliz gördüğün gibi!

CD, plak satın alır mısınız? Koleksiyoner tiplerden misiniz yoksa her şeyi internetten mi indirirsiniz?
T.T.: Türkiye’de plak sektörü olsa kesin alırdım. Yurt dışına gidip almakta yok aynı zevk. Bir şey çıktığı anda mahallendeki plakçıya gidip dinlemek önemli. Oradaki adamla sohbet etmek, fikir paylaşmak farklı bir sosyalleşme biçimi. Çok zevkli. Sadece yurt dışına gittiğin zaman alınca turistik kalıyor. Gidip oranın sosisini alıp getirmekle aynı şey.

D.C.: Bilgisayar üzerinden arşiv oluşturmak soğuklaştırıyor işi. Ama radyo programı yaptığım için muhtacım buna.

Bu mesaj moonlight tarafından düzenlendi (05-05-2009 23:32 GMT+2 saat, ago)
__________________
Gender_Bay Çevirimiçi durumu   

HUZURİSTAN - Temiz Bilgi
2025-12-05 18:34
Fatal error : Shield protection activated, please retry in 115 seconds...
After this duration, you can refresh the current page to continue.
Last action was : Hammering