Yazar | Mesaj #18049 14-10-2009 17:00 GMT+2 saat | |||||||
CanAdmin
|
Facebook'ta Paylaş
Tweet
Tüm Murat ORHAN Şiirleri
DUVAR "Şiirin Hikayesi, İNSANI İNSANDAN AYIRAN TÜM DUVARLARA KARŞI" Şimdi fırlatıp atsam sana sesimi Kirli bir sarhoşun Küfrü kadar içten... Çarpar mısın suratıma parçalanmışlığımı? Şimdi ağlasam sana bölünmüş bir ülke kadar Boğar mısın beni kendi selimle? Heybetinden korkmuyorum Ve biliyorum ki Ayracısın insanlığın. Duygusuzsun en az adın kadar, Ve sevgiye yabancısın. Çepeçevre kuşatsan da Yalancısın Seni öreni inkar edecek kadar. Sardığında dört yanımı, Ölüm kadar sessizim Çaresizim balyoz karşısında Senin kadar. Bırak şimdi beni Bırak! Çarpmasın sana sesim Sonsuzlukta yankılansın. Kurşun geçirmez perdelerini kaldır. İnsana göz, Anlamaya yürek yeter. Sınır olma, Bırak ötesini. Korkma! Sevgi değil, Nefret siler Dünya üzerinden bir medeniyeti... YOKLUĞUN ACITIR MI SANIYORSUN? Eylül ürpertilerinde Ellerini aradı ellerim Yoktu. Soluksuz Kırk gün yürüdüğüm sokaklarda Yalnızlığımı teslim ederken yağmurlara Yoktun. Yan odada Bir başka ülke kadar uzakken Dolan gözlerimi kaçıracağım gözlerin Yoktu. Şimdi Yokluğun acıtır mı sanıyorsun? Yaralarım çoktan geride bıraktı kabuk mevsimini Gidişin kanatır mı sanıyorsun? Bu kent Kurduğumuz düşlerle güzeldi Ben tam ortasında kaldım Sen, yine yoktun Ceplerimi yokladım Yalandan başka bir şey yoktu. Beni burdan kurtaracak bir şey yok. Şimdi seni yokluğun Acıtır mı sanıyorsun? Onbeş yıl önceydi ve bir kıvılcımdı aşk ama sigaranı tutuşturan alevden daha yakıcı tutuşturdu da üstelik taa içerden çıra gibi Sönmesin diye neyim varsa yaktım Kor oldu Ama neylersin Kor kendini yakar Kül olur bir yanı Ve görülmemiştir Külün bir daha yandığı Unutmadan bir itiraf daha Ben senin gözlerinde hiç görmedim ki aşkı Artık sesimin tüm hiddetiyle soruyorum sana Ben Ağustosta üşüdüm Yoktun, Güneşim yoktu, sen yoktun Karlar içinde yandım Yoktun Şimdi Yokluğun acıtır mı? Gidişin Kanatır mı sanıyorsun? ÇOCUK GÖZLERİ Bir çocuk bakıyor Meraklı gözlerle Bakıyor Ağlıyor Dünyanın resmine Ateş kanatlı kuşlar geçiyor gökyüzünden Işıklı balonlar sanıyor bombaları Daha dün Elinden tuttuğu annesinin Yatıyor baş ucunda Kan revan bedeni Bir başka çocuk soruyor Meraklı gözlerle Soruyor Ağlıyor Dünyanın resmine Söyle anne ne yaptın? Ne yaptın? baba! İnsanlar ölürken, Öldürülürken? SEVGİLİYE Açtığın yaradan hala kan gider Aşk dediğin her bir dertten de beter Bu dünyaya gelen eli boş döner Çaldığın ömrümü götüremezsin Keder gelmiş yüreğime taht kurmuş Yar sözlerin sineme kurşun olmuş Azrail kapıma vakitsiz gelmiş Ağlasan sızlasan döndüremezsin. öznesi yazdım seni tüm kederlerimin-1 Öznesi yazdım seni tüm kederlerimin Kaç gece eskittim sahil ürpertileriyle Kaç yıldız kaydı göğümden Ve ben seni diledim. Ay şahidimdir Sen bilemezsin. Belki denizin karşı yakasında Yıldız armağan ediliyordu sevgiliye Yokluğunda kaç günü kızıl düğünlerle Gelin verdim geceye Saklımda hasret eskittim Adını başına yazdım Bütün aşk şarkılarının Her yolculukta Gülüşlere gizledim dolan gözlerimi Yutkunarak boğdum hıçkırıkları Yağmurlarında yürüdüm Kuytularında kaybolduğum kentin Islak kaldırımlarına döktüm gözyaşlarımı Hiç bir çığlığa sığdıramadım Aşkın tarifini Acısını hiç bir mevsime Şimdi her nefes alışımda Göğsümün sol yanında İnce bir sızıdır adın Öznesi yazdım seni tüm kederlerimin Düş kırıkları Camdan da keskin neylersin Kaf dağının ardında çiçektin Bir nefes mesafesinde Ah uzanabilseydim Anlatabilseydim yeniden Ne acıdır Bizim yolculuklarımız Kilometre hesabından uzaktı Ve yan yanayken Uzaktık en az Bir ucundan diğer ucuna ülkenin... GÖRESİME Elif’e Beyaz bir ıssızlığın ortasındayım Kalabalıkta yalnızlığımın sesi İsmini fısıldıyor kulaklarıma. Uzak bir günün özlemi içinde Bildiğim bütün yol türkülerini Yeniden ezberledim. Geceleri Tanıdık yıldızlar arıyorum gökyüzünde Eskisi gibi parlamıyor sanki hiçbiri. Savurgan davranıyorum ömrüme Yeni bir sigara yakıyorum Bir öncekinin ateşiyle. En güzel zamanları Nasıl da harcamışız korkmadan Şimdi Yutulamayan bir lokma gibi Hüznün tortusu, boğazımda düğümlenen. Ve hasret Soğuktan sıcağa girdiğinde Buğulanan bir cam gibi duruyor Gözbebeklerimde. Murat ORHAN ONSEKİZ YAŞA SİTEM Ömrüm on sekize değdiğinde Giydim üzerime adam gömleğimi Dumana bulaşmış dem kokularıyla Kahvehane kuytularında bıraktım Ciğerlerimin körpeliğini Üçüncü sayfada Bir intihar haberiydi Okul arkadaşım O haberle sıyrıldım Dönme dolaplara rehin çocukluğumdan Sofrada son lokmamı Ağlatarak ardımdan Tutarken elini sevgilinin Yüzümdeki kırmızı Aşkın alev ateş lekesiymiş meğer. Ömrüm on sekize değdiğinde Düşlerle yüklenmiş gemi batıklarından Sevda denizi kıyılarına Ayrılık kalıntıları vurduğunda öğrendim Acının yalnızca dili yakmadığını Uzak neyi anlatır? Bir nefes mesafesinde Yürek çırpınışları Iraksamaların ayak sesleri… Ömrüm on sekize değdiğinde Ki meyhane kapıları açılmıştı artık Terk edişlere ayrılık diyorlardı. Dipsiz kadehlere attım kendimi Ayakları dolaşık kelimeler geçti boğazımdan Adını haykırarak sevgilinin Sokaklarını adımladım küçülen kentin. Yolculuklar Yalnızca yolları mı aşındırır Gitmelerin eseriymiş Yüzümdeki yeni çizgiler... Ömrüm on sekize değdiğinde Kapadım gözlerimi Yolun yarısına üç kala açıp ……..Aynada telaşla …………Geride bıraktıklarımı aradım Aynalar yalnızca günün aksimidir? Kim sildi bu resimden Saçlarımın rengini? Ah benim on sekiz yaşım Ne çabuk tükettin kendini Bir nefes alımı, Göz kapaklarımın Buluşup ayrılması kadar kısa ömründe Söyle Emanet ettiğim Çocukluğuma ne yaptın? Murat ORHAN KARDEŞ KAVGASI Ay Kendini unuttu bu sabah Geceden uyuya kalmış Güneş Çatmış kaşlarını Hani bulutlar olmasa arada Kan gövdeyi götürecek İki kardeş arasında. Murat ORHAN AYAĞA KALK Güzel rüyalar için uyuduğum uykularımdan Kan içinde sabahlara uyanıyorum nicedir Bir çığlık belki Boğazımda düğümlenen Yutkunamıyorum Kalk diyor içimdeki ses Ayağa kalk Dünyanın herhangi bir yerinde Düşlerine bombalar yağıyor çocukların Kalk diyor içimdeki ses Ayağa kalk Uyumak yarı kardeşidir ölümün Ve unutma Tutsakça uyumaktan Onurludur Özgürlük için ölüm Gülümseyen bir bebek resmi hafızamda Açık gözlerinde sönmemiş bir pırıltı Bir elini yukarı kaldırmış Gökyüzünü tutar gibi Yanıbaşında yatıyor Annesinin ölü bedeni Hareket etmeksizin gülümsüyor bebek Küçücük ellerinde gökyüzü Havada duman lekesi Etrafa saçılmış cesetler Kandan nehirler Kimya ilim değil Ölümdür artık Bombanın zehrinde Bebek inatla gülümsüyor Donuk gözleriyle Ve ölüm küçük düşüyor Adının anlamını bilmeyen Bir bebeğin gözbebeklerinde... Kalk diyor içimdeki ses Ayağa kalk Uyumak yarı kardeşidir ölümün Ve unutma Tusakça uyumaktan Onurludur Özgürlük için ölüm... Murat ORHAN BEN SOKAK VE GECE Ben, sokak ve gece Gölgem gölgeni ararken Bir yağmur yağar Sel olur akarım Rengi kendinden derin Kıyıları taze bahar Üşürüm birden sessizce Ayrışırım kederlerimden Bu yağmurla ben denize akarım Deniz senin gözlerinde Bir dalga vurur pınarlarına Yanaklarından süzülüp akarım Deniz düşer gözlerinden Ben düşerim yorgun argın Gölgem gelmez peşimden Korkularım ellerimde Yitik Buruk Ardından bakarım... Murat ORHAN OYUNCAKLARIM Günlerden Cumartesi de olsa Pazar da olsa Parkların yolu yasak bana, bahçelerin Ayakkaplarınızı boyarım Tren istasyonunda. Sakız satarım size Mendil satarım. Yaşıtım çocuklarınıza balon satarım. Pilli oyuncaklarım yok benim Maket evlerim, arabalarım Simit tablası Boya fırçası Oyuncağımdır benim. Günlerden Cumartesi de olsa Pazar da olsa Parkların yolu yasak bana, bahçelerin... Murat ORHAN YİTİRDİĞİM ( Şiirin Hikayesini Görmek İçin Tıklayın ) Şiirin Hikayesi Kaybedeceğimi sandığım zamanlarda bestelediğim bir şarkıdır aslında. Elif’e Yürürken bu yollarda ağır ağır Dalmışken rüzgarın uğultusuna Denizin Köpüklü sokaklarında Dolaşan ürkek martılara Kalabalıkların kirli gürültüsü Suların o eşsiz beyaz örtüsü İşte Bütün bunlar ve diğerleri Ürkek Yitik bir aşkın öyküsü Ben Sana seni çok sevdiğimi Bir kez olsun söyleyemedim Yüreğimde Her gün görüp Gözlerimde Yitirdiğim... Murat ORHAN TATİL İşten artmış bir Pazar günü Dayamış sırtını duvara Hızla geçen zamanı Durdurmaya çalışır gibi Boş luğa dikmiş gözlerini. Arada bir Uçurtmalar geçer gözlerinden. Zamansız beliren yüz çizgilerinde Upuzun onbeş yılın öyküsü Gözün kapalı elini sıksan Kırk yaşında bir çiftçi sanırsın Sigarası usta parmakların arasında Ciğerleri gençliğine ah çeker... Arada bir Yağmurlar geçer gözlerinden Murat ORHAN NİMBUS Geçtiğim yollara küfrediyorum Ve yanımdan geçip giden yıllara Tenime dokunan her ışık İncitiyor beni Ağlamayı unutmuşum Oysa izlediğim her hüzünlü filmde Gözlerim dolardı benim Sonunu değiştirmek isterdim. Sesim kırılıyor Yüreğim burkuluyor Bulutlar yağmura dönüşmüyor artık Ben yağmur oluyorum Dökülüyorum şehrin kaldırımlarına... Murat ORHAN AŞK Biraz ölümdür aşk Zamansız gelen Ömrümün Davetsiz misafiri Kırmızı diyorum rengine Alev ateş yanarken bir yanım Birden buzula dönüyor gri mavi Rengi yok diyorum aşkın Yolculuktur diyorum aşk Hazırlıksız ve yalnız Koşmak isterken delicesine Görünmez duvarlar çıkıyor karşıma Yolu yok diyorum aşkın Yolu yok Ölümdür biraz aşk Zamansız gelen Ömrümün Davetsiz misafiri En güzel şarkıdır diyorum aşk Çığlık atıyor tiz bir keman Notalar Sivri uçlu birer mızrak Yaralar açıyor ardı ardına Gidenden geriye kalanlara Şarkısı yok diyorum aşkın Rüyadır diyorum aşk En tatlı uykularda Çiçek bahçesinde yürürken el ele Uçurum oluyor gözlerin Bakamıyorum Rüyası yok diyorum aşkın Ve aşk Ölümdür biraz Zamansız gelen Ömrümün Davetsiz misafiri. Sözlüğünde yazılı her dile inat Tarifi yok diyorum aşkın... Murat ORHAN AYRINTI Hiçe saydığımız anlardı Görmezden geldiğimiz Ayrıntıydı adları Önemsizdiler Oysa adam, Bir sokak önce dönseydi Vurulmayacaktı belki. Küçücük yaralar değil midir? Büyük hastalıkların önceli... Murat ORHAN MARTI Kuşlar geçiyor Göçebesi ömrümün Yuvadan kovulmuş Bir dal parçası yüreğim Kuş oluyorum Kanatlarımda yarımtı aşklar Dizginsiz uçmak Hem de ölesiye Bana da öğretin, diyorum Gülüyor, biraz alaycı Biraz sitemkar Simidimi çalan martı ’Ele geçirdiğiniz bu dünyada Bize ait olan Uçmaktan gayrı ne kaldı?’ diyor Biraz ağlamaklı... Murat ORHAN MAHPUS Kanadı kırık kuşlar geliyor aklıma Tutuşmuş uçma isteğine zincir vurulu Yangın yerinde üşümek gibi yüreğimin kıpırtısı Yürümek istiyorum İhtiyar bir hamalın sırtındaki En ağır yük oluyor bedenim. Çocuk sesli martılar Detone şarkılar söylüyor. Köşe başında bir şarapçı Kan kırmızı hüzün yudumluyor. Bu saatlerin müdavimiyiz Neden? Yenildik de Esir mi düştük geceye?.. Murat ORHAN ÇOCUKTUK I Oyun alanlarında kanatırken birbirimizi Özür dilemeyi öğrenemedik. Sert iklimlerin Asi çocuklarıydık. Hasret vardı Ve hep uzak düşler Sonra kağıttan gemilerimiz Umutlar yükleyip geleceğe dair Yağmur artığı su birikintilerinden Düşler limanına gönderdiğimiz. Taş ve çamurdan oyuncaklarımız Kelebek ömürlü hüzünlerimiz vardı Ölesiye ağlarken Kahkahalara dönüşen çığlıklarımız. Kimimiz erken göçüp gitti En meraklımızdı Açık unutulan çukurda Son nefesini veren. En haşarımız Fırlayıvermişti birden Işıksız ve geçitsiz araba yoluna. Doktorsuzluktan ölmüştü Babası işten atılan Oysa tedavisi de vardı Aşısı da veremin. ’Takdir-i İlahi’ dedi büyüklerimiz Ne gelir elden? Erken alıştık zamansız göçlere Ve kaldığımız yerden Devam ettik oyunlarımıza Çocukluğumuz eskiyordu ha bire Ama aynalar İkna edemiyordu bizi büyüdüğümüze İşte bu yüzden Üzerimize olmayan giysilerimizi Hep küçülmekle suçladık. Savrulduk sonra Büyük kentlerin kuytularına Kökünden koparılmış kır çiçekleri gibi Yanlış iklimlerde yeşermeye çalışan Fidanlardık. Oyun alanlarında kanatırken birbirimizi Özür dilemeyi öğrenemedik. Sert iklimlerin Asi çocuklarıydık. Ve büyüdük Eskiden kalma ne varsa Yüzümüzdeki derin çizgilere gömdük. En renkli rüyalar Saçlarımızdaki aklarda yitirdi sihrini. Kağıttan gemiler Çoktan demir almış düşler limanından Hayat Kanatırken en acımasız yüzüyle yaralarımızı Bir batıktan arta kalanları Toplamak bize düşen... II Hayallerimiz vardı Dizginsiz çağlayanlarıydı ömrümüzün Bir varmış, bir yokmuş diye başlayan miş-li geçmiş zamanların Sonu mutlulukla biten masal çocuklarıydık. Sonra büyüdük Büyümenin eksilmek olduğunu bilmeden... Murat ORHAN SAVAŞTA YİTENE Gül yanaklım rengin solmuş Kan sürülmüş saçlarına Gününe kara çalınmış Yaşlar inmiş yanağına Uykundan çalınmış düşün O umarsızca gülüşün Çıkınında hüzün aşın Yere çevrilmiş bakışın Savrulur küller içinde Umutların sevdaların Bir evvel zaman içinde Saklı kalmış oyunların Murat ORHAN GECENİN İZLERİ Karanlık geceler ihanet yüklüdür Bir de yüreğinde eskiyen hasret varsa Sessiz çığlıklar dolaşır varoşları Bir de gecenin kirli sarhoşları Onların Gidecek bir yeri bile yok. Işığı sönmüş küçücük evlerde Düşler görüyor uyuyan çocuklar Aynı saatlerde tren istasyonunda Yaşıtları uyuyor bankların üstünde Onların Görecek bir düşü bile yok... Murat ORHAN SİMİTÇİ MEMO ’ Bursa’da bir üst geçidin çökmesi sonucu hayatını kaybeden simitçi çocuğun anısına .Geleceği elinden alınan tüm çocuklara.’ Bu parklar tanır onu bu kuşlar bu ağaçlar incecik sesini titreyen bedenini her sabah seherinde geçer tozlu yollardan sonbahar yağmurunda kışın kar soğuğunda Bir tablası vardı, başının üzerinde Bir de sahip olduğu kısacık türküsü Parklarda, sokaklarda Okullar önlerinde Türküsünü söyleyip Simitleri satardı En büyük hayali Bisiklete binmekti Diğer tüm çocuklarla okullara gitmekti Memo birgün dönmedi Simitleri bitmedi Dokuz yıllık ömründe Bisiklete binmedi.. Bak! Sesleri geliyor satıcı çocukların Yüzlerinde derinden bir hüznü var onların Hava yine soğudu Bedenleri titriyor Toprağın derininde Memo türkü söylüyor... SESSİZ VEDA Bir tren garında son on saniye Gideni son kez gördüğünü bilmeden salladığın el Şimdi tırnak acısı avuç içlerinde Hüzünlü yüzüne destek yumrukların oldu. İşte yine yalnızsın Doğduğun gün gibi çırılçıplak Artık sevimli değil avaz avaz ağlayışın Uykuya inat bekleyenin yok başucunda Tek kişilik bir oyunun İntihar sahnesindesin. Uzak bir fotoğrafta gülümsüyor sevdiğin Ay yüzünde bir çift zeytin karası gözleri Yüreğin ay yüzüne med-cezir Sen İstanbul’un orta yerinde bir yalnızlık abidesi. Her akşam bir tren kalkar yüreğinden Her akşam adressiz mektuplar yazarsın Satırlarına başlamadan evvel Yağmura şemsiyedir kirpiklerin Ve seni soracak olursa sevdiğin En masum yalanıdır hayatın İyiyim dersin. En büyük yalansa söylenmiştir zaten Kırık bir tebessümün ev sahibi dudaklarla Görüşmek üzere derken. Bilirsin. Kıyıya ulaşamadan sönüp giden dalgalar gibisin Ezildikçe kabaran Kabardıkça utanan Sonunda kendine ulaşan Hiçbir rüzgar sevgiliye doğru esmez Hiçbir kavşak sevgiliye çıkmaz artık. Kocaman bir yalansın belki Düşlerinde kurduğun köylerden kovulan Ne sevgini anlatabildin Ne de küfrederken pervasızca hayatın orta yerine Özür dileyebildin Sahte avuntularla kandırmadan kendini Çekip gidebilecek kadar cesur da değildin. Hikayen bitti Artık kandırma kendini Oltada balık kadar çaresiz Kanadı kırık bir kuş kadar acizsin. Doğduğun gün gibi yalnızsın Tutunamadığın hayatta Gölgesiz ve ayak izi olmayan Bir insan silüetidir yalnızca adın. Ve sitemsiz bir vedayla terkederken Ölümün Miladı olmayacak yeni başlangıçların Şimdi bir kez daha al yüzünü avuçlarına Ve son bir mektup yaz Senden başka okuyan olmasa da... Murat ORHAN DUVARIN ÖTE YANI Önce binaları yükselttiler El yapımı geometrik bahçeleri Kır çalıntısı çiçeklerle bezediler Gerçek gibi kokmadı hiçbiri Kuytuda diken boy verdi gizlice Gür bir ses Paylayana dek bahçıvanı “heey! Çek şunu kökünden” demir kapı ve duvarlarla çevrelediler en az binalar kadar heybetli. Yıldızlı üniformalar içinde Bizden birini diktiler bize karşı Duvarlar en çok çocukları ayırdı Bahçenin içindekiler Ve Duvarın öte yanındakiler Medeniyet Uzaklaştırmak mıydı evleri topraktan? Kızdı annesi Tatlı sert bir sevecenlikle Yüzünü çikolataya bulayan çocuğa “Sokak çocukları gibisin” sordu annesine bütün çocuk merakını takınarak “ Sokak çocuğu ne demek?” kekeledi annesi köşeye sıkışmış bir çaresizlikle “bütün gün sokaklarda gezen çocuklar” dedi pencerenin önüne gitti çocuk acemi adımlarla “ Şunlar sokak çocuğu mu?” küçücük parmağıyla karşı arazide koşturan yalın ayaklıları göstererek “bilmem” dedi annesi “belki de” daldı gözleri el yapımı bahçelerin süslü yalnızlığıyla ve kıskanarak duvarın öte yanındakileri… Murat ORHAN SAVAŞ VE ÇOCUK Görkemli yapıların harcındaki kan damlasıydık Bir yıkıntının külleri arasında Kaybolup gittik sonra.. Bir savaşın resmi nasıl çizilebilir ki? Şiiri nasıl yazılabilir? Masalcı ne anlatır dinleyenlerine, ölüme dair? Bir gülü koklamadan sevmek kadar Yalandır en az, resim sergilerinden yaşanan savaş! Rakamlar güçlüden yanadır İlk kez yalandır matematik gerçeğine Düşleri parçalayan kurşunun İvmesi yalandır, sürtünmesi, hızı yalan Ağrıyan duygulardır Ve hiç bir kimya formülü İlaç değil yalandır. Geride kalan Küçücük bir fotoğrafta Çocuk gözleridir Geleceksizliğe bakan.... Murat ORHAN
__________________
FORUMUMUZ VE LİNKLERİMİZ HERKESE AÇIK! BİZE DESTEK VERENLERE TEŞEKKÜRLER! HER TÜRLÜ KONUDA İLETİŞİME GEÇEBİLİRSİNİZ! FACEBOOK http://www.facebook.com/huseyincancalisan LimeWire Çalışan Sorunsuz Sürüm Burada! İnternet Download Manager 5.19 Full Crack % 100 Çalışıyor Denendi TIKLA İNDİR!! |
|||||||