Yazar | Mesaj #22301 04-12-2010 10:42 GMT+2 saat | |||||||
|
Tecrübe Puanı.: 96% |
Ruh Hali: Neþeli
![]() |
Mesaj 4213 |
Şehir: istanbul |
Ülke: ![]() |
Meslek: gecelerin adamı :)) |
Yaş: 37 |
ABDÜLHAK HÂMİD’İN ÖLÜM TEMALI ŞİİRLERİNDE RENKLERİN KULLANILIŞI
Özgür ERTUĞRUL
ÖZET:
Bu incelemede Tanzimat dönemi Türk edebiyatının ünlü sîmalarından Abdülhak Hâmid’in ölüm temalı şiirleri üzerinde çalışılmış ve renklerin nasıl kullanıldığı gösterilmiştir. İddiamız ; Abdülhak Hâmid’in ölüm temalı şiirlerinde bütün renklerin sonunda siyaha döndüğü yolundadır.
İnceleme sonunda anlaşılmıştır ki , Abdülhak Hâmid’in şiirlerinde ölüm bir sabit fikir halinde mevcuttur ve şair ölümü siyah renk ile temsil etmektedir . İnsan varlık-yokluk ikilemini anlayamayan bir canlı durumundadır. Hayatı ifade eden beyaz , mavi , yeşil , gibi renkler yüceltilmektedir ; ancak ölüm gerçeği karşısında hepsi siyaha dönmektedir. Hâmid’in ölüm temalı şiirleri simsiyah bir tablo gibidir. Diğer renkler bu karanlığı vurgulamak için ve ölümün karanlık ikliminde kaybolmak için bulunurlar.
ANAHTAR KELİMELER: Abdülhak Hâmid Tahran , Şiirde Renkler , Renk , Ölüm.
Bu incelemede Tanzimat Devri Edebiyatı şairlerimizden Abdülhak Hâmid Tarhan’ın ölüm temalı şiirlerinde renklerin belirli bir amaca yönelik olarak kullanıldığını göstermek amaçlanmıştır.
İncelemenin hazırlanma sürecinde Abdülhak Hâmid Tarhan’ın bütün şiirleri taranmış ve “ölüm”ün ana tema olarak bulunduğu şiirlerde renk veya renkleri ifade eden örneklik metinler tespit edilmiştir . Elde edilen doküman fişlenmiş ve elimize geçen malzeme renklerin isimlerine göre sınıflandırılmıştır. Şu da belirtilmelidir ki , Hâmid sıkça tekrara düşen bir şair olduğundan renkleri de pek çok kez aynı şekilde kullanmıştır. Biz de araştırmamızda bu tekrara düşmemek için birbirine benzer anlam taşıyan metinlerden bir kısmını tercih ettik. Zira bu abartılı malzemenin tamamı bu yazının hacmini fazlasıyla aşacak boyuttadır. Seçilen parçalar renklerin kullanılış amacına bağlı olarak açıklanmıştır.
İncelememizde kullandığımız örnek şiir metinleri Prof. Dr. İnci Enginün’ün Abdülhak Hâmid Tarhan – Bütün Şiirleri serisinden alınmış ve sayfa numaraları bu üç kitaba göre verilmiştir.
Edebi metinlerimizde renklerin kullanımına dair olarak , özellikle 1850 sonrası Türk şiiri için ,çok az çalışılmıştır , hatta bu konuda münferit bir çalışma yoktur denilebilir. Mehmet Kaplan , “Tabiat Karşısında Abdülhak Hamid 1-2 ” ve “Cenap Şehabettin’in Şiirlerinde Pitoresk” adını taşıyan makalelerinde bu konuya kısmen değinmiş , Orhan Okay ise “Abdülhak Hâmid’in Romantizmi” adlı eserinde bu konuya bir paragraf ayırmakla yetinmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar ise Hâmid’in Bunlar O’dur şiiri üzerine görüşlerini açıklarken , Hâmid’in şiirindeki renk ve ışık israfından bahseder. Şeyh Galib , Ahmet Hâşim ve Abdülhak Hâmid gibi renkleri işlenen temaya bağlı olarak kullanan şairlerin şiirlerinin tam anlamıyla anlaşılmasının gerekliliği açıkça ortadadır. Biz de bu incelememizde Abdülhak Hâmid’in şiirlerinde renklerin işlenen konuya göre kullanıldığını ve Hâmid’in ölüm temalı şiirlerinde kullanılan bütün renklerin sonuçta siyaha döndüğünü , siyah rengin ana renk olduğunu göstermeyi amaç edindik.
Abdülhak Hâmid tabiatı oluş halinde izleyen ve karşısında bulunan doğaya olan hayranlığını bazen bir ressam hassaslığıyla yansıtmaya gayret eden bir şairdir. O şiirimizde maddî tabiatı ve insanın tabiat içindeki yerini yansıtmakta öncü olan bir şahsiyettir. Şiirlerinde renkleri en bilindik şekliyle , yani tasvir yapmak amacıyla kullanır. Bu çeşitten kullanımlara ölüm temalı şiirlerinde pek rastlanılmamakla beraber , birkaç örnekle bu yönüne de işaret etmemiz gerekir.
Abdülhak Hâmid’in Hindistan’da bulunduğu yıllarda yazdığı ve Bombay’dan Mecmua- ı Ebuzziya’ya Kürsi-i İstiğrak şiirinde Hint doğasının insanın muhayyilesinde yaptığı çarpıcı tesiri açıklamak için ,renkleri oldukça farklı bir tarzda kullanır:
“Çemen mâî , koyunlar penbe , rengarenktir dağlar”
(Bütün Şiirleri 3 ,106.s)
“Bir Şairin Hezeyânı” adlı şiirinde de doğanın muhayyile üzerinde yaptığı tesir vurgulanır:
“Yetişir âsmân önümde kitap,
Bana mektep gelir şu penbe sehâb.”
(Bütün Şiirleri 3 ,90.s)
Hâmid , “Hindistan’daki Odam” şiirinde tabiatı şiir ilham eden varlık olarak düşünür. Şiiri sanki tabiatın kendisi yazmaktadır ya da daha doğru bir tabirle çizmektedir. Bu şiirde renkler Hint tabiatın çarpıcılığını vermek amacıyla “nûr” ve “zulmet” kelimeleriyle pekiştirilerek kullanılmıştır:
“Sebzî- i arz bir yeşil zulmet
Mâi bir nûr-ı lâciverd semâ
Gezinir hod-be-hod elimde kalem
Anda bilmem ne eylerim hûlyâ
Resmi çıkmış gibi bu manzaranın
Kağıt üzerinde şi’r oldu peydâ “
(Bütün şiirleri 2, 157. s. )
Şairin ölüm temalı olmayan şiirlerinde renkleri nasıl kullandığına kısaca değindikten sonra şimdi de “ölüm” temalı şiirlerde renk kullanımının nasıl olduğuna değinelim.
Siyah ve beyaz:
Abdülhak Hâmid’in hakkında yapılan en doğru tespitlerden biri de onun tezatlar şairi olması yönünde yapılan tespittir. Hâmid şiirinde her neyi ele alırsa alsın onu karşıtıyla birlikte anar. Bu zıtlık kitaplarının adında dâhi görülür:Makber ve Hacle. (Makber ,mezar anlamındadır ve ölümü anlatır ; hacle ise gerdek odası demektir ve yaşamı temsil eder.) Renkler konusunda da durum farklı değildir . Hâmid ana renk olarak kullandığı siyah renkle beraber çoğunlukla beyaz rengi de kullanır . Bazen diğer açık renkleri kullandığı görülse de bu iki temel rengin zıtlığı hemen göze çarpar. Bu nedenle biz de bu iki rengin beraber anlam kazandığını göstermek için her ikisini de bir arada açıklamayı uygun bulduk.
Hâmid siyeh-reng tamlaması ile beraber bu kelimeyi çeşitli şekillerde karşılayacak kelimeler de kullanır: şeb-reng , esved , siyeh , kara , karanlık , karaltı ,zıll ,zılâl , zulmet ,esmer , hâk (renkli), türâb(renkli), gil(rekli). Beyaz renk için ise, beyaz kelimesi dışında “nûr” kelimesini ve nûr kelimesinin müştaklarının (kökteş kelimeler) daha fazla kullanıldığı görülür. Ayrıca aydınlığı , ışığı ,beyazlığı çağrıştıran “rû’şen , hurşîd ,mihr , mâh ,meh ,meh-pâre , mehlikâ ,şems , semenber ,yasemin..”gibi kelimelerin de sık sık kullanıldığı görülür.
“Bir Leyle-i Ye’s” adlı şiirin redifi “siyeh-reng” sıfatıdır. Tanpınar’ın da söylediği gibi redif çoğu şiiri kontrol eder , hele hele böyle bir sıfatın şiirin tamamı için redif olması bizim için oldukça önemlidir, zira burada hem yas hem de tezat açıkça gözler önüne bu renk ile serilmektedir.
“Ne görse dide-i pür-nem siyeh-reng
Ne yâd etse dil-i berhem siyeh-reng
Eriştim bir yere her dem siyeh-reng
Sabah olmaz şeb-i mâtem siyeh-reng”
(Bütün Şiirleri 1, 147.s.)
Görüldüğü gibi burada siyah renk matem ifade etmektedir. Şairin gözüne her şey simsiyah görünmektedir. Bu matem gecesi aydınlığa çıkmamakta , bir türlü sabah olmamaktadır. Şair “sabah , matem , siyeh-reng” kelimeleriyle hem anlamca hem de renkçe bir tezat oluşturmaktadır. Ancak Hâmid’in bazı şiirlerinde beyaz renk bile matemi anlatmakta kullanılmaktadır.
Kürsi-i İstiğrak şiirinde :
“Giyinmiştir beyaz amma bakarsın arz eder mâtem”
(Bütün Şiirleri 3 ,104 s.)
Makber‘de de matem beyazlık ile ifade edilir :
“Ersin görelim nihâyete dem
Çıksın taşım ol beyaz matem”
(Makber’den)
Ancak Hâmid’in şiirlerinde nadiren kullandığı bu ve benzeri ifadeler , onun bizi şaşırtmak için kullandığı ifadelerdir , şiirinin tamamı için beyaz rengin bu anlamda kullanıldığını söyleyemeyeceğiz . Hâmid bizi burada bize: “Hiç beyaz matem ifade eder mi?” dedirtmek amacındadır.
Edebiyatımızda ölüm temasını işleyen şiirler arasında en tanınanlarından biri de Makber’dir. Bu şiirde de siyah renk hakimdir ancak yine beyaz renkle birlikte alınır. Hâmid’in eşinin ölümü üzerine yazdığı bu şiirde beyaza , eşinin ölüm önceki halini anlatan ve bir melek olarak düşünüldüğü mısralarda rastlanır.
“Bak ,bak , ne değişmiş ol semenber!...
Gül çehresi , ne yolda muğber …
Nefrîn , bu siyah bahta nefrîn ,
Feryâd bu hâle tâ-be-mahşer.
(Bütün Şiirleri 2, 40. s.)
Bu örnekten de anlaşılacağı gibi Fatma Hanım “beyaz” bir yasemin olarak düşünülmektedir ve “kara” bahtın elinde ,mezar altında cesedi tozlanmakta , çürümektedir. Beyaz renk siyaha dönmüştür.
Abdülhak Hâmid Fatma Hanım’dan bahsederken hep ay’ı kullanır. O Hamid’in şiirinin aydınlık yönüdür ve mâh , mahpare , mehlika gibi kelimelerle anılır. Fakat ölümü ile bu beyazlık sona ermiş “zulmet” ortaya çıkmıştır. Şeb-nisâr “gece saçan” demektir. O parlak ay gece saçan karanlıklarda doğmaktır. Hâmid’in ufkunda değil . Yüzü karanlıklar içindedir.
“Ufkumdan o mah-pâre gitti ,
Bir matla’i şeb-nisare gitti .
Gördüm yüzünü misâl-i zulmet
Matlâ ona bir sitâre gitti “
(Bütün Şiirleri 2, 41.s.)
Hâmid’in ölüm temalı pek çok şiirine bu ölüm ilham vermiştir , hatta yine Makber’de belirttiği gibi şiirinin rengini Fatma Hanım (ya da ölümü) vermiştir:
“Ben anlar idim o rûy –ı zerdi
Kim şi’rime reng-i şi’r verdi”
(Bütün Şiirleri 2 , 48.s)
Şair mezarı cisimleşmiş bir “karanlık” olarak düşünür. Mezar ölümün somut bir kanıtı olarak görür:
“Bu hâk bu zulmet-i mücessem”
( Bütün Şiirleri 2 , 54. s.)
Hâmid’in manzumeleri de içeren tiyatrolarından biri olan Tarık’ta bulunan “Matemli Kızın Şiiri”nde karanlığın içinde ceset aydınlatıcı ve kutsal bir varlık olarak anlatılır. Mezar burada güneşin doğduğu yer olan “mağrib (doğu)” kelimesi ile anılır ,ve karanlıkla tezat oluşturur:
“Her yer karanlık ,pür-nûr o mevki!
Mağrib mi yoksa , makber mi Yârâb ?”
(Matemli Kızın Şiiri)
Şair “ölümü” karanlık kelimesiyle ve bu karanlıktan kurtulma arzusunu da aydınlık ifade eden “sabah” kelimesi karşılar:
“Tebdil buyur bu hâli artık
El verdi gördüğüm karanlık”
(Bütün Şiirleri 2 , 55.s.)
“Zulmette kalan sabahı gözler”
(Bütün Şiirleri 2 , 64. s.)
Fatma Hanım’ın ölümün anlatıldığı mısralarda ölüm yine karanlıktır , ancak bu karanlık Fatma Hanım’ın ölümünden kaynaklanan bir matemin karanlığı olduğundan nûrdan bir karanlık olarak verilir. Şair tezatlarda öylesine ileri gider ki siyah ve beyazın zıtlığını bir tamlama içinde verir. “Kararmış güneş” , “siyah nûr” , “siyah ateş” gibi ilginç tamlamalar kurar. Bizim için bu noktada önemli olan , aydınlığı , beyazlığı ifade etmekte en çok kullanılan kelimelerin “zulmet , siyah ,zıll” gibi kelimelerle karartılmasıdır. Okadar karanlık ki güneş de , nur da ateş de kararmıştır.
“Allah için ölmesin hayâlin
Yaksın beni nurdan zılâlin.”
(Bütün Şiirleri 2, 69. s.)
“Ey hâk-i münir-i yâr-ı sâkit
Ey nûr-ı siyeh-reng-i sâbit.”
(Bütün Şiirleri 2,100.s.)
“Makber mi bu hacle-i mekârim?..
Cânân mı , nedir , bu zıll-ı kâim?..
………………
Gittikçe olur o nûr muzlîm.”
(Bütün Şiirleri 2, 107. s.)
“Bir yaman âteş-i siyeh ,seyyâl.”
(Bütün Şiirleri 3,”Hediye-i Sâl”, 154. s.)
“Yarab ne siyahtır bu hûrşîd
Sandım doğuyor lika-yı câvîd.
Hûrşîd-i siyeh ! Nedir bu tevcîh?
Bilmem neye eyledimse teşbîh.”
(Bütün Şiirleri 2, 122. s.)
“Hûrşîdim işte karşımda gârib !...
Hûrşîd o lâkin Hûrşîd -i muzlîm…..”
(Tarık’tan )
Abdülhak Hâmid felsefi ızdırapları olan bir şairdir .Varlık meselesi üzerinde düşünen şair ,ölüm ve yaşamı sorgular. Sonunda ölüm olan bir hayatın yarattığı ikilemi renklerin tezadı ile açıklar. Ölüm karanlık , yaşam aydınlıktır. Ancak Hâmid’in şiirinde genellikle karanlıklar aydınlıkları yutar. Ölüm bir sırdır , sırr-ı siyah…Yani insan aklının düşünerek cevap bulamadığı bir mesele:
“Yarab , bu sükûtu duymayayım ben,
Bu sırr-ı siyâhı eyle rûşen"
(Bütün Şiirleri 2 ,106.s.)
“Ukul bulmağı kadir mi sırr-ı ekvânı ?
Uyûn fark edebilsin mi umk-ı zindânı ?”
(Bütün Şiirleri 2 ,139.s.)
Ölüm bizi bu dünyada uyaran , hayretle yaşamımıza bakmayı sağlayan, gaflete düşmemizi engelleyen bir unsurdur ; ama yine de dünyaya ne kadar hayretle baksak da yine de karanlıklara bakarız, Hâmid’in şiirinde:
“Ölüm kılar bizi îkâz hâb-ı gafletten;
Ayırmayan da o , lâkin zâlâm-ı hayretten.”
(Bütün Şiirleri 2, 140.s.)
İnsan hakikat nûrunu bir türlü göremez , daha doğrusu, ölümün sırrını kavrayamaz. Şair aşağıda vereceğimiz örnekte de bu gizli hakikatin nurunu yine kendi içinde barındırdığı gizliliğin karanlığı nedeniyle anlaşılmaz bulur:
“Görünüyor bize şems-i hakikatin nûru ,
Fakat sehâbı ıyandır , nikâb şeklinde.”
(Bütün Şiirleri 2 , 140.s.)
Şair ölümü gül bahçelerini kavurup karartan bir ateşe benzetmektedir. Yani ölüm her çarptığını siyah bir çukura atmakta ve yok etmektedir:
“Karşımda bir gülşen-i siyeh-reng
Her serv verir semâya bir jeng”
(Bütün Şiirleri 2 , 73.s.)
Şair siyah ve beyazı nasıl kullandığını kendi şiirlerinde de açıklar:
“Leyl olmasa olur muydu rûşen-i rûz
Ben matemimle muttasıl oldum likânıza.”
(Bütün Şiirleri 2 , 159. s.)
“Gece gündüz beyaz durur vuslat ;
………………………………….
Gece gündüz siyahtır mâtem.
……………………………….. ”
(Bütün Şiirleri 3 , “Eğer Bu Şiir İse” 285. s.)
Şair “Perlaşez” adlı şiirinde de ölüm temasını ele alır ve Tereze isimli gemç kızın ölümünü anlatır. Ölüm önce beyaz bir gölge olarak verilir . Bu beyazlığın nedeni tenin ölümün gerçekleşmesiyle beyaza dönmesidir , ancak ölüm tahkiyeli olan bu şiirde daha sonra siyah renk ile anlatılır . Siyah yine hakim renktir , fakat beyazla olan tezadı ile anlatılmıştır.Beyaz aynı zamanda yaşamı da temsil etmektedir:
“Gökyüzünden likâ-yı bî-ferine
Sanki bir sâye-i beyaz vurmuş
…………………………………
Döşeği bak nasıl siyah olmuş ,
Yaseminden beyâz olan teninin”
(Bütün Şiirleri 1, “Perlaşez” 109.s.)
Hastalık hali , ilerde de değineceğimiz gibi , edebiyatta sarı renkle temsil edilir. Hâmid de buna genellikle uyar , ancak bazen hastalıktan bahsederken de siyah rengi kullanır , bazen de ikisini de bir arada kullanır.
Finten’in manzum bölümlerinde veremlileri barındıran hastanede çalışanlardan Sister Mûdi hastalıkla birlikte gelen ölümü siyah bir taca benzetir. Bu tacı aynı zamanda , hastalık hâli nedeniyle , altın rengi (sarı) bir ser-pûştur (şapkadır):
“Bir tâc-ı siyeh-gûndur , o bir ser-pûştur zer-târ”
Özetle , Hâmid siyah ve beyaz rengi tezatlarından yararlanarak kullanır . Hakim renk siyahtır , ölümü ve matemi temsil eder . Beyaz ise hayatı , kutsallığı ve ilâhîliği temsil eder.Beyaz renk hayatın sona ermesi nedeniyle yerini pek çok kez siyaha yerini bırakır . Hâmid şiirindeki bu renk oyunu ile hayatın ölümle (beyazın siyahla) son buluşu anlatır.
Sarı Renk:
Abdülhak Hâmid’in şiirlerinde sarı renk sarı kelimesi dışında ; “asfer , zer , zerd” kelimeleriyle geçer. “Solmak” fiilinin ve güneş ışığının sarılığının kullanıldığı da görülür:
Sarı renk edebiyatta hüznün , hastalığın , ayrılığın , küskünlüğün ,pişmanlığın rengi olarak kullanılmıştır.
Abdülhak Hâmid , “Bu Eğer Bir Şiir İse” adlı şiirinde sarı hasedin , pişmanlığın rengidir.
“Tecrübem yok ; nedâmetin , hasedin
Sarıdır belki reng-i rûhsârı;
……………………………….”
(Bütün Şiirleri 3 ,286.s.)
Ancak şiirlerinde sarı rengi bu anlamda pek kullanmaz . Sarı renk onda hastalık rengidir . Verem olan merhûmenin hastalık zamanlarını anlatırken bu rengi kullanır:
“Ben anlar idim o rûy- ı zerdi
Kim şiirime reng-i şi’r verdi”
( Bütün Şiirleri 2 ,48.s.)
Makber’de Fatma Hanım’ın hastalığından ne zaman bahsedilse sarı renk anılır. Gurûb vaktinin sarı güneşinde hastalık gizlidir , güneşin batış vakti aynı zamanda ölüme gidişi temsil eder. Sarı renk de karanlıklarda kaybolmaktadır. Ölüm adım adım yaklaşmaktadır:
“Emvâc , ufukları sarardı ;
Şimşekler yakacak ümîd arardı.
Geçti yere , geçmedi azâbım.
Zulmetle bir oldu âftâbım”
(Bütün Şiirleri 2 ,118. s.)
Ölüm bir solma , sönme olarak düşünülmektedir.
“Söndürmek için midir hubûbun ,
Envârını , gördüğüm gurûbun ?”
(Bütün Şiirleri 2, 119. s.)
“Tefahhus ettiğim elbet o vech-i asferdir.
O şeb ki fikr ile bî-hâb-ı ıztırab olurum ,
Düşündüğüm yine o çeşm-i bî-ferdir.”
(Bütün Şiirleri 2, 147. s.)
Hâmid sarı rengi yine asıl rengi olan siyah ile anar. Onun şiirinde sarı renkten siyaha geçiş ,hastalık halinden ölüme gidişi anlatır.
“İki pûşidedir siyah ve sarı,
Ki taharrükleriyle hizândır,
Bizi <<fânisiniz , ölün >> diye o,
Isıran ,haykıran fenâ rüzgar”
(Bütün Şiirleri 3, “Yine O’na” 169. s.)
Gece de ve gündüz de solmaktadır. Yani zaman tükenmektedir. “Isfırâr” kelimesi sararmak, “zulmet” ise karanlık demektir ,sararan bir karanlık oldukça farklı bir imajdır. Sararan hayatın gece ve gündüzü yitmektedir. Işıklar kaybolmakta , karanlıklar (ölüm) yavaş yavaş çökmektedir. Hâmid ana rengine yine dönmektedir:
“Biz deriz , leyl ü nehâr ,
Bir zulmet- i pür-ısfırâr.”
(Bütün Şiirleri 3, “Gülizâr’a”166. s.)
Kırmızı Renk
Kırmızı renk Abdülhak Hâmid’in şiirinde genellikle “ahmer” kelimesi ile verilir. Gurûb vaktinin kızıllığı da önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca “kızıl(lık) , hûn ,gül , gülgûn” kelimeleri de kırmızı renk yerine kullanılır.
Kırmızı renk edebiyatta aşkın , tutkunun , ihtirasın rengi olarak kullanılır. Hâmid’e göre ise bu renk yiğitliğin , hiddetin ve utanmanın rengidir , ancak ölüm temalı şiirlerinde bu anlamda kullanılmaz:
“…………………………….
Ve hamâset , celâdet ahmerdir ;
Öyledir , hem de hiddet ü haclet.”
( Bütün Şiirleri 3,” Bu Eğer Bir Şiir İse”286.s.)
Bu renk ölüm temalı şiirlerde öncelikle “sağlığın” rengi olarak kullanılır. Hâmid Fatma Hanım’ı mezar içinde düşünür ve eski günlerdeki hali ile şimdiki hali arasındaki tezadı vurgular. Gül çehre (kırmızı) ölüm ile siyaha döner .
“Bak ,bak , ne değişmiş ol semenber!...
Gül çehresi , bak ne yolda muğber.”
(Bütün Şiirleri 2, 40. s.)
Kırmızı bazen “âteş” kelimesi ile verilir. Ateş temizdir , temizleyici olarak bilinir. Ancak aşağıda vereceğimiz örnekte verem ateşi kirli ve kararmış bir ateş olarak tahayyül edilmiştir. Bu parçada “şerâre , cehennem ve lehîb” kelimeleri ölümü de hastalık ateşini de anlatır:
“Denmez mi ki bir şerâresin sen ,
Beynimde cehennem âteşinden?...
Yaktın beni ey lehîb-i nâ-pâk ,
Bu perdeyi eylemez misin çâk?..”
(Bütün Şiirleri 2, 89. s.)
Ölüm birer gülle temsil edilen insanları yakar , kavururur , yok eder. Gül bahçesinin kırmızı rengi bile simsiyahtır , artık:
“Karşımda bir gülşen-i siyeh-reng,”
(Bütün Şiirleri 2, 73. s.)
Buna benzer kullanımlara birkaç örnek daha verilebilir. Sevgilinin mezardaki yüzü çamur içinde düşünülmektedir.
“Gülgûn yüzü bir numûne-i gil”
(Bütün Şiirleri 2, 74. s.)
“Hurşidim işte karşımda gârib!....
Hurşid o lâkin Hurşid-i muzlim;”
(Tarık’tan )
Mavi ve Yeşil :
Mavi renk, Abdülhak Hâmid’in ölüm temalı şiirlerinde nadiren kullanılır. Mavi için, “mâî ve kebûd” kelimeleri kullanılır. Mavi Hâmid’e göre semâvîliğin, açık ufukluluğun rengidir. Hâmid bu yolda şiirler yazmayı arzuladığını ancak bunu gerçekleştiremediğini, renklerden bahsettiği “Bu Eğer Bir Şiir İse” manzûmesinde ,açıklar:
“Keşke şi’rimde olsa mâvilik;
Ki odur bir nev’i semâvîlik.”
(Bütün Şiirleri 3, 287. s.)
Eşinin hastalığının hafiflediği zamanların anlatıldığı yerlerde bu renk anılır. Mavi sanki ölüm temalı şiirlerde bunalan insana bir anlık ferahlama veren tatlı bir esintidir:
“Deryâ ne kadar büyüktü bir şeb !..
Bir şeb ki sefîd idi mükevveb.
Âlemde kılar Cenâb-ı Hâlık ,
Pek çok geceyi sabaha fâık…
Bir hüsn-i kebûd-ı hande –ber-leb,
Kılmıştı semâyı vech-i matleb.”
(Bütün Şiirleri 2, 113. s.)
Yeşil renk genellikle oluş halindeki tabiatın anlatıldığı şiirlerde kullanılan bir renktir. Yeşil kelimesine “sebz ve çemen” kelimeleri ile birkaç kere daha rastlarız.
Hâmid’in hayatının renkleri eşi Fatma Hanım’ın vefasıyla karanlıklara gark olmuştur. Hâmid’in had safhadaki ölüm korkusu da ,hayata karşı bakışını etkilemektedir. Ölümlü bir hayat ona göre anlamsızdır. Şiirinde karısına seslenen Hâmid , aslında onun dönmesinden ziyâde ölümün son bulmasını arzulamaktadır:
“Ben âlemi neyleyim çemen-zâr,
Ben âlemi neyleyim çemensiz.
(Bütün Şiirleri 2, “Makber”,46.s.)
Mavi de yeşil de siyaha dönmek için mevcuttur:
“Mavi zulmet , kızıl , yeşil zulmet,
Onların hepsi bizce zulmettir.”
(Bütün Şiirleri 3, “Rüstâî Bir Tahassüs”, 277.s.)
Pembe Renk:
Pembe Hâmide göre şiirde rüyânın , hayalin , rahatlığın rengidir. Fakat kendisi bu tür hayalleri şiirine taşısa da ölüm temalı şiirlerinde bu renge bu anlamda rastlanmaz. O genelde istemediği kara rüyaları görür . Pembe renge bu nedenle ölüm temalı şiirlerinde rastlanmaz:
“Penbe rüyâdan anlayan anlar.
Kanlı rüya mı görsün insanlar
” (Bütün Şiirleri 3, “Eğer Bu Şiir İse” 285. s.)
“Penbe rüyadan anlayan anlar
Kara rüya mı görsün insanlar.”
(Bütün Şiirleri 3, “Eğer Bu Şiir İse” 287. S.)
Renkler İle İlgili Diğer Kullanımlar:
Hâmid’in şiirinde pek çok kere vurguladığımız gibi , sonunda ölüm olan yaşam sahte kabul edilir. Hâmid’e göre yaratış sırrı bir fosfordur , ancak çok çarpıcı bir şekilde ifade edilir:
“Bir fosfor imiş bu nûr-ı irfân”
(Bütün Şiirleri 2, 54. s.)
Hâmid’in şiirini renkleri dikkate alarak incelediğimiz zaman “şeffaflık ve renksizlik”te önemli yer tutar. Şeffaflık ve renksizlik hatta “hayal” ifadesi bile bazen ölümlü bir hayatın saçmalığını anlatmakta kullanılır:
“Açmışsa da renksiz açmış çiçekler,
Ermişse de nev-bahar muğber.”
(Bütün Şiirleri 3, 96 .s.)
“Zâlâm içinde kollarım arar bir şey
Bulur fakat kollarım hayâl- i hîç-â-hîç.
(Bütün Şiirleri 3, “Hîç-â-hîç.121 s.)
Ve bu hiçlik de karanlığa döner , bütün renkler gibi:
“Gördüklerimiz zılâldir hep.
Tâbiri diğerle , hepsi hiçlik.
(Bütün Şiirleri 2. 76s.)
SONUÇ:
Abdülhak Hâmid’in şiirlerinin hepsinde gerçekten de renk ve ışık oyunlarının yoğun bir şekilde kullanıldığı görülür. Tanpınar’ın da belirttiği gibi bu renk ve ışık oyunları bir israf derecesindedir. Şiir bazen fazlasıyla renge ve ışığa boğulur.
Hâmid’in ölüm temalı şiirleri ise simsiyah bir tablo gibidir. Fakat kendisinin de “Amerika’da Mahkûme-i İdam Olan Madam Sınayder’in Tahassüsâtı” adlı şiirinde ifade ettiği gibi “rengarenk karanlıklar”dır bu karanlıklar. Bu renk şiire öylesine hakimdir ki bazı şiirlere redif olmuş, bazılarına da konu olmuştur. O halde, Hâmid için karanlıklar şairi demek yerindedir.
Hâmid’in ölüm temalı şiirlerinde siyah dışında bulunan bütün renkler yine siyaha dönmek için vardır. Bunu incelememizde pek çok örnekle gösterip açıkladık. Daha önce de andığımız şu örnek bizi bu iddiamızda destekler:
“Mavi zulmet , kızıl , yeşil zulmet,
Onların hepsi bizce zulmettir”
(Bütün Şiirleri 3, “Rüstâî Bir Tahassüs”277. s.)
Yine , “Ölü” adlı uzun manzûmesinde bu bedbinliğin yaratılışından kaynaklandığını ; sevdânın ve matemin buna bir mazeret olduğunu söyler:
“Ne bir âlâmet-i matem , ne renr-i sevdâdır,
Siyah çehreliğimdir çıkan devâtımdan.”
(Bütün Şiirleri 2, 146. s.)
Hâmid , yaratılışı itibariyle bedbinliğe , isyankarlığa , hüzne , mateme meyli olan ve ölümü sabit bir fikir haline getiren bir şairdir. Ölümü bir sır olarak görmüş , insanı da bu sır karşısında karanlıkta kalan bir canlı. Bu nedenle onun şiirinde var olan renkler de normal edebî kullanım dışına pek çok kez taşar. Renkler Hâmid’in yaratıcı muhayyilesinde yoğrularak , siyah olarak açığa çıkarlar. Hâmid’de renkler , ışıklar kararmak, solmak için vardır.
“Garip!.... Elimde kalem, zulmet eylerim izhâr,
………………………………………
(Bütün Şiirleri 3, 123. s.)
Özgür ERTUĞRUL
ÖZET:
Bu incelemede Tanzimat dönemi Türk edebiyatının ünlü sîmalarından Abdülhak Hâmid’in ölüm temalı şiirleri üzerinde çalışılmış ve renklerin nasıl kullanıldığı gösterilmiştir. İddiamız ; Abdülhak Hâmid’in ölüm temalı şiirlerinde bütün renklerin sonunda siyaha döndüğü yolundadır.
İnceleme sonunda anlaşılmıştır ki , Abdülhak Hâmid’in şiirlerinde ölüm bir sabit fikir halinde mevcuttur ve şair ölümü siyah renk ile temsil etmektedir . İnsan varlık-yokluk ikilemini anlayamayan bir canlı durumundadır. Hayatı ifade eden beyaz , mavi , yeşil , gibi renkler yüceltilmektedir ; ancak ölüm gerçeği karşısında hepsi siyaha dönmektedir. Hâmid’in ölüm temalı şiirleri simsiyah bir tablo gibidir. Diğer renkler bu karanlığı vurgulamak için ve ölümün karanlık ikliminde kaybolmak için bulunurlar.
ANAHTAR KELİMELER: Abdülhak Hâmid Tahran , Şiirde Renkler , Renk , Ölüm.
Bu incelemede Tanzimat Devri Edebiyatı şairlerimizden Abdülhak Hâmid Tarhan’ın ölüm temalı şiirlerinde renklerin belirli bir amaca yönelik olarak kullanıldığını göstermek amaçlanmıştır.
İncelemenin hazırlanma sürecinde Abdülhak Hâmid Tarhan’ın bütün şiirleri taranmış ve “ölüm”ün ana tema olarak bulunduğu şiirlerde renk veya renkleri ifade eden örneklik metinler tespit edilmiştir . Elde edilen doküman fişlenmiş ve elimize geçen malzeme renklerin isimlerine göre sınıflandırılmıştır. Şu da belirtilmelidir ki , Hâmid sıkça tekrara düşen bir şair olduğundan renkleri de pek çok kez aynı şekilde kullanmıştır. Biz de araştırmamızda bu tekrara düşmemek için birbirine benzer anlam taşıyan metinlerden bir kısmını tercih ettik. Zira bu abartılı malzemenin tamamı bu yazının hacmini fazlasıyla aşacak boyuttadır. Seçilen parçalar renklerin kullanılış amacına bağlı olarak açıklanmıştır.
İncelememizde kullandığımız örnek şiir metinleri Prof. Dr. İnci Enginün’ün Abdülhak Hâmid Tarhan – Bütün Şiirleri serisinden alınmış ve sayfa numaraları bu üç kitaba göre verilmiştir.
Edebi metinlerimizde renklerin kullanımına dair olarak , özellikle 1850 sonrası Türk şiiri için ,çok az çalışılmıştır , hatta bu konuda münferit bir çalışma yoktur denilebilir. Mehmet Kaplan , “Tabiat Karşısında Abdülhak Hamid 1-2 ” ve “Cenap Şehabettin’in Şiirlerinde Pitoresk” adını taşıyan makalelerinde bu konuya kısmen değinmiş , Orhan Okay ise “Abdülhak Hâmid’in Romantizmi” adlı eserinde bu konuya bir paragraf ayırmakla yetinmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar ise Hâmid’in Bunlar O’dur şiiri üzerine görüşlerini açıklarken , Hâmid’in şiirindeki renk ve ışık israfından bahseder. Şeyh Galib , Ahmet Hâşim ve Abdülhak Hâmid gibi renkleri işlenen temaya bağlı olarak kullanan şairlerin şiirlerinin tam anlamıyla anlaşılmasının gerekliliği açıkça ortadadır. Biz de bu incelememizde Abdülhak Hâmid’in şiirlerinde renklerin işlenen konuya göre kullanıldığını ve Hâmid’in ölüm temalı şiirlerinde kullanılan bütün renklerin sonuçta siyaha döndüğünü , siyah rengin ana renk olduğunu göstermeyi amaç edindik.
Abdülhak Hâmid tabiatı oluş halinde izleyen ve karşısında bulunan doğaya olan hayranlığını bazen bir ressam hassaslığıyla yansıtmaya gayret eden bir şairdir. O şiirimizde maddî tabiatı ve insanın tabiat içindeki yerini yansıtmakta öncü olan bir şahsiyettir. Şiirlerinde renkleri en bilindik şekliyle , yani tasvir yapmak amacıyla kullanır. Bu çeşitten kullanımlara ölüm temalı şiirlerinde pek rastlanılmamakla beraber , birkaç örnekle bu yönüne de işaret etmemiz gerekir.
Abdülhak Hâmid’in Hindistan’da bulunduğu yıllarda yazdığı ve Bombay’dan Mecmua- ı Ebuzziya’ya Kürsi-i İstiğrak şiirinde Hint doğasının insanın muhayyilesinde yaptığı çarpıcı tesiri açıklamak için ,renkleri oldukça farklı bir tarzda kullanır:
“Çemen mâî , koyunlar penbe , rengarenktir dağlar”
(Bütün Şiirleri 3 ,106.s)
“Bir Şairin Hezeyânı” adlı şiirinde de doğanın muhayyile üzerinde yaptığı tesir vurgulanır:
“Yetişir âsmân önümde kitap,
Bana mektep gelir şu penbe sehâb.”
(Bütün Şiirleri 3 ,90.s)
Hâmid , “Hindistan’daki Odam” şiirinde tabiatı şiir ilham eden varlık olarak düşünür. Şiiri sanki tabiatın kendisi yazmaktadır ya da daha doğru bir tabirle çizmektedir. Bu şiirde renkler Hint tabiatın çarpıcılığını vermek amacıyla “nûr” ve “zulmet” kelimeleriyle pekiştirilerek kullanılmıştır:
“Sebzî- i arz bir yeşil zulmet
Mâi bir nûr-ı lâciverd semâ
Gezinir hod-be-hod elimde kalem
Anda bilmem ne eylerim hûlyâ
Resmi çıkmış gibi bu manzaranın
Kağıt üzerinde şi’r oldu peydâ “
(Bütün şiirleri 2, 157. s. )
Şairin ölüm temalı olmayan şiirlerinde renkleri nasıl kullandığına kısaca değindikten sonra şimdi de “ölüm” temalı şiirlerde renk kullanımının nasıl olduğuna değinelim.
Siyah ve beyaz:
Abdülhak Hâmid’in hakkında yapılan en doğru tespitlerden biri de onun tezatlar şairi olması yönünde yapılan tespittir. Hâmid şiirinde her neyi ele alırsa alsın onu karşıtıyla birlikte anar. Bu zıtlık kitaplarının adında dâhi görülür:Makber ve Hacle. (Makber ,mezar anlamındadır ve ölümü anlatır ; hacle ise gerdek odası demektir ve yaşamı temsil eder.) Renkler konusunda da durum farklı değildir . Hâmid ana renk olarak kullandığı siyah renkle beraber çoğunlukla beyaz rengi de kullanır . Bazen diğer açık renkleri kullandığı görülse de bu iki temel rengin zıtlığı hemen göze çarpar. Bu nedenle biz de bu iki rengin beraber anlam kazandığını göstermek için her ikisini de bir arada açıklamayı uygun bulduk.
Hâmid siyeh-reng tamlaması ile beraber bu kelimeyi çeşitli şekillerde karşılayacak kelimeler de kullanır: şeb-reng , esved , siyeh , kara , karanlık , karaltı ,zıll ,zılâl , zulmet ,esmer , hâk (renkli), türâb(renkli), gil(rekli). Beyaz renk için ise, beyaz kelimesi dışında “nûr” kelimesini ve nûr kelimesinin müştaklarının (kökteş kelimeler) daha fazla kullanıldığı görülür. Ayrıca aydınlığı , ışığı ,beyazlığı çağrıştıran “rû’şen , hurşîd ,mihr , mâh ,meh ,meh-pâre , mehlikâ ,şems , semenber ,yasemin..”gibi kelimelerin de sık sık kullanıldığı görülür.
“Bir Leyle-i Ye’s” adlı şiirin redifi “siyeh-reng” sıfatıdır. Tanpınar’ın da söylediği gibi redif çoğu şiiri kontrol eder , hele hele böyle bir sıfatın şiirin tamamı için redif olması bizim için oldukça önemlidir, zira burada hem yas hem de tezat açıkça gözler önüne bu renk ile serilmektedir.
“Ne görse dide-i pür-nem siyeh-reng
Ne yâd etse dil-i berhem siyeh-reng
Eriştim bir yere her dem siyeh-reng
Sabah olmaz şeb-i mâtem siyeh-reng”
(Bütün Şiirleri 1, 147.s.)
Görüldüğü gibi burada siyah renk matem ifade etmektedir. Şairin gözüne her şey simsiyah görünmektedir. Bu matem gecesi aydınlığa çıkmamakta , bir türlü sabah olmamaktadır. Şair “sabah , matem , siyeh-reng” kelimeleriyle hem anlamca hem de renkçe bir tezat oluşturmaktadır. Ancak Hâmid’in bazı şiirlerinde beyaz renk bile matemi anlatmakta kullanılmaktadır.
Kürsi-i İstiğrak şiirinde :
“Giyinmiştir beyaz amma bakarsın arz eder mâtem”
(Bütün Şiirleri 3 ,104 s.)
Makber‘de de matem beyazlık ile ifade edilir :
“Ersin görelim nihâyete dem
Çıksın taşım ol beyaz matem”
(Makber’den)
Ancak Hâmid’in şiirlerinde nadiren kullandığı bu ve benzeri ifadeler , onun bizi şaşırtmak için kullandığı ifadelerdir , şiirinin tamamı için beyaz rengin bu anlamda kullanıldığını söyleyemeyeceğiz . Hâmid bizi burada bize: “Hiç beyaz matem ifade eder mi?” dedirtmek amacındadır.
Edebiyatımızda ölüm temasını işleyen şiirler arasında en tanınanlarından biri de Makber’dir. Bu şiirde de siyah renk hakimdir ancak yine beyaz renkle birlikte alınır. Hâmid’in eşinin ölümü üzerine yazdığı bu şiirde beyaza , eşinin ölüm önceki halini anlatan ve bir melek olarak düşünüldüğü mısralarda rastlanır.
“Bak ,bak , ne değişmiş ol semenber!...
Gül çehresi , ne yolda muğber …
Nefrîn , bu siyah bahta nefrîn ,
Feryâd bu hâle tâ-be-mahşer.
(Bütün Şiirleri 2, 40. s.)
Bu örnekten de anlaşılacağı gibi Fatma Hanım “beyaz” bir yasemin olarak düşünülmektedir ve “kara” bahtın elinde ,mezar altında cesedi tozlanmakta , çürümektedir. Beyaz renk siyaha dönmüştür.
Abdülhak Hâmid Fatma Hanım’dan bahsederken hep ay’ı kullanır. O Hamid’in şiirinin aydınlık yönüdür ve mâh , mahpare , mehlika gibi kelimelerle anılır. Fakat ölümü ile bu beyazlık sona ermiş “zulmet” ortaya çıkmıştır. Şeb-nisâr “gece saçan” demektir. O parlak ay gece saçan karanlıklarda doğmaktır. Hâmid’in ufkunda değil . Yüzü karanlıklar içindedir.
“Ufkumdan o mah-pâre gitti ,
Bir matla’i şeb-nisare gitti .
Gördüm yüzünü misâl-i zulmet
Matlâ ona bir sitâre gitti “
(Bütün Şiirleri 2, 41.s.)
Hâmid’in ölüm temalı pek çok şiirine bu ölüm ilham vermiştir , hatta yine Makber’de belirttiği gibi şiirinin rengini Fatma Hanım (ya da ölümü) vermiştir:
“Ben anlar idim o rûy –ı zerdi
Kim şi’rime reng-i şi’r verdi”
(Bütün Şiirleri 2 , 48.s)
Şair mezarı cisimleşmiş bir “karanlık” olarak düşünür. Mezar ölümün somut bir kanıtı olarak görür:
“Bu hâk bu zulmet-i mücessem”
( Bütün Şiirleri 2 , 54. s.)
Hâmid’in manzumeleri de içeren tiyatrolarından biri olan Tarık’ta bulunan “Matemli Kızın Şiiri”nde karanlığın içinde ceset aydınlatıcı ve kutsal bir varlık olarak anlatılır. Mezar burada güneşin doğduğu yer olan “mağrib (doğu)” kelimesi ile anılır ,ve karanlıkla tezat oluşturur:
“Her yer karanlık ,pür-nûr o mevki!
Mağrib mi yoksa , makber mi Yârâb ?”
(Matemli Kızın Şiiri)
Şair “ölümü” karanlık kelimesiyle ve bu karanlıktan kurtulma arzusunu da aydınlık ifade eden “sabah” kelimesi karşılar:
“Tebdil buyur bu hâli artık
El verdi gördüğüm karanlık”
(Bütün Şiirleri 2 , 55.s.)
“Zulmette kalan sabahı gözler”
(Bütün Şiirleri 2 , 64. s.)
Fatma Hanım’ın ölümün anlatıldığı mısralarda ölüm yine karanlıktır , ancak bu karanlık Fatma Hanım’ın ölümünden kaynaklanan bir matemin karanlığı olduğundan nûrdan bir karanlık olarak verilir. Şair tezatlarda öylesine ileri gider ki siyah ve beyazın zıtlığını bir tamlama içinde verir. “Kararmış güneş” , “siyah nûr” , “siyah ateş” gibi ilginç tamlamalar kurar. Bizim için bu noktada önemli olan , aydınlığı , beyazlığı ifade etmekte en çok kullanılan kelimelerin “zulmet , siyah ,zıll” gibi kelimelerle karartılmasıdır. Okadar karanlık ki güneş de , nur da ateş de kararmıştır.
“Allah için ölmesin hayâlin
Yaksın beni nurdan zılâlin.”
(Bütün Şiirleri 2, 69. s.)
“Ey hâk-i münir-i yâr-ı sâkit
Ey nûr-ı siyeh-reng-i sâbit.”
(Bütün Şiirleri 2,100.s.)
“Makber mi bu hacle-i mekârim?..
Cânân mı , nedir , bu zıll-ı kâim?..
………………
Gittikçe olur o nûr muzlîm.”
(Bütün Şiirleri 2, 107. s.)
“Bir yaman âteş-i siyeh ,seyyâl.”
(Bütün Şiirleri 3,”Hediye-i Sâl”, 154. s.)
“Yarab ne siyahtır bu hûrşîd
Sandım doğuyor lika-yı câvîd.
Hûrşîd-i siyeh ! Nedir bu tevcîh?
Bilmem neye eyledimse teşbîh.”
(Bütün Şiirleri 2, 122. s.)
“Hûrşîdim işte karşımda gârib !...
Hûrşîd o lâkin Hûrşîd -i muzlîm…..”
(Tarık’tan )
Abdülhak Hâmid felsefi ızdırapları olan bir şairdir .Varlık meselesi üzerinde düşünen şair ,ölüm ve yaşamı sorgular. Sonunda ölüm olan bir hayatın yarattığı ikilemi renklerin tezadı ile açıklar. Ölüm karanlık , yaşam aydınlıktır. Ancak Hâmid’in şiirinde genellikle karanlıklar aydınlıkları yutar. Ölüm bir sırdır , sırr-ı siyah…Yani insan aklının düşünerek cevap bulamadığı bir mesele:
“Yarab , bu sükûtu duymayayım ben,
Bu sırr-ı siyâhı eyle rûşen"
(Bütün Şiirleri 2 ,106.s.)
“Ukul bulmağı kadir mi sırr-ı ekvânı ?
Uyûn fark edebilsin mi umk-ı zindânı ?”
(Bütün Şiirleri 2 ,139.s.)
Ölüm bizi bu dünyada uyaran , hayretle yaşamımıza bakmayı sağlayan, gaflete düşmemizi engelleyen bir unsurdur ; ama yine de dünyaya ne kadar hayretle baksak da yine de karanlıklara bakarız, Hâmid’in şiirinde:
“Ölüm kılar bizi îkâz hâb-ı gafletten;
Ayırmayan da o , lâkin zâlâm-ı hayretten.”
(Bütün Şiirleri 2, 140.s.)
İnsan hakikat nûrunu bir türlü göremez , daha doğrusu, ölümün sırrını kavrayamaz. Şair aşağıda vereceğimiz örnekte de bu gizli hakikatin nurunu yine kendi içinde barındırdığı gizliliğin karanlığı nedeniyle anlaşılmaz bulur:
“Görünüyor bize şems-i hakikatin nûru ,
Fakat sehâbı ıyandır , nikâb şeklinde.”
(Bütün Şiirleri 2 , 140.s.)
Şair ölümü gül bahçelerini kavurup karartan bir ateşe benzetmektedir. Yani ölüm her çarptığını siyah bir çukura atmakta ve yok etmektedir:
“Karşımda bir gülşen-i siyeh-reng
Her serv verir semâya bir jeng”
(Bütün Şiirleri 2 , 73.s.)
Şair siyah ve beyazı nasıl kullandığını kendi şiirlerinde de açıklar:
“Leyl olmasa olur muydu rûşen-i rûz
Ben matemimle muttasıl oldum likânıza.”
(Bütün Şiirleri 2 , 159. s.)
“Gece gündüz beyaz durur vuslat ;
………………………………….
Gece gündüz siyahtır mâtem.
……………………………….. ”
(Bütün Şiirleri 3 , “Eğer Bu Şiir İse” 285. s.)
Şair “Perlaşez” adlı şiirinde de ölüm temasını ele alır ve Tereze isimli gemç kızın ölümünü anlatır. Ölüm önce beyaz bir gölge olarak verilir . Bu beyazlığın nedeni tenin ölümün gerçekleşmesiyle beyaza dönmesidir , ancak ölüm tahkiyeli olan bu şiirde daha sonra siyah renk ile anlatılır . Siyah yine hakim renktir , fakat beyazla olan tezadı ile anlatılmıştır.Beyaz aynı zamanda yaşamı da temsil etmektedir:
“Gökyüzünden likâ-yı bî-ferine
Sanki bir sâye-i beyaz vurmuş
…………………………………
Döşeği bak nasıl siyah olmuş ,
Yaseminden beyâz olan teninin”
(Bütün Şiirleri 1, “Perlaşez” 109.s.)
Hastalık hali , ilerde de değineceğimiz gibi , edebiyatta sarı renkle temsil edilir. Hâmid de buna genellikle uyar , ancak bazen hastalıktan bahsederken de siyah rengi kullanır , bazen de ikisini de bir arada kullanır.
Finten’in manzum bölümlerinde veremlileri barındıran hastanede çalışanlardan Sister Mûdi hastalıkla birlikte gelen ölümü siyah bir taca benzetir. Bu tacı aynı zamanda , hastalık hâli nedeniyle , altın rengi (sarı) bir ser-pûştur (şapkadır):
“Bir tâc-ı siyeh-gûndur , o bir ser-pûştur zer-târ”
Özetle , Hâmid siyah ve beyaz rengi tezatlarından yararlanarak kullanır . Hakim renk siyahtır , ölümü ve matemi temsil eder . Beyaz ise hayatı , kutsallığı ve ilâhîliği temsil eder.Beyaz renk hayatın sona ermesi nedeniyle yerini pek çok kez siyaha yerini bırakır . Hâmid şiirindeki bu renk oyunu ile hayatın ölümle (beyazın siyahla) son buluşu anlatır.
Sarı Renk:
Abdülhak Hâmid’in şiirlerinde sarı renk sarı kelimesi dışında ; “asfer , zer , zerd” kelimeleriyle geçer. “Solmak” fiilinin ve güneş ışığının sarılığının kullanıldığı da görülür:
Sarı renk edebiyatta hüznün , hastalığın , ayrılığın , küskünlüğün ,pişmanlığın rengi olarak kullanılmıştır.
Abdülhak Hâmid , “Bu Eğer Bir Şiir İse” adlı şiirinde sarı hasedin , pişmanlığın rengidir.
“Tecrübem yok ; nedâmetin , hasedin
Sarıdır belki reng-i rûhsârı;
……………………………….”
(Bütün Şiirleri 3 ,286.s.)
Ancak şiirlerinde sarı rengi bu anlamda pek kullanmaz . Sarı renk onda hastalık rengidir . Verem olan merhûmenin hastalık zamanlarını anlatırken bu rengi kullanır:
“Ben anlar idim o rûy- ı zerdi
Kim şiirime reng-i şi’r verdi”
( Bütün Şiirleri 2 ,48.s.)
Makber’de Fatma Hanım’ın hastalığından ne zaman bahsedilse sarı renk anılır. Gurûb vaktinin sarı güneşinde hastalık gizlidir , güneşin batış vakti aynı zamanda ölüme gidişi temsil eder. Sarı renk de karanlıklarda kaybolmaktadır. Ölüm adım adım yaklaşmaktadır:
“Emvâc , ufukları sarardı ;
Şimşekler yakacak ümîd arardı.
Geçti yere , geçmedi azâbım.
Zulmetle bir oldu âftâbım”
(Bütün Şiirleri 2 ,118. s.)
Ölüm bir solma , sönme olarak düşünülmektedir.
“Söndürmek için midir hubûbun ,
Envârını , gördüğüm gurûbun ?”
(Bütün Şiirleri 2, 119. s.)
“Tefahhus ettiğim elbet o vech-i asferdir.
O şeb ki fikr ile bî-hâb-ı ıztırab olurum ,
Düşündüğüm yine o çeşm-i bî-ferdir.”
(Bütün Şiirleri 2, 147. s.)
Hâmid sarı rengi yine asıl rengi olan siyah ile anar. Onun şiirinde sarı renkten siyaha geçiş ,hastalık halinden ölüme gidişi anlatır.
“İki pûşidedir siyah ve sarı,
Ki taharrükleriyle hizândır,
Bizi <<fânisiniz , ölün >> diye o,
Isıran ,haykıran fenâ rüzgar”
(Bütün Şiirleri 3, “Yine O’na” 169. s.)
Gece de ve gündüz de solmaktadır. Yani zaman tükenmektedir. “Isfırâr” kelimesi sararmak, “zulmet” ise karanlık demektir ,sararan bir karanlık oldukça farklı bir imajdır. Sararan hayatın gece ve gündüzü yitmektedir. Işıklar kaybolmakta , karanlıklar (ölüm) yavaş yavaş çökmektedir. Hâmid ana rengine yine dönmektedir:
“Biz deriz , leyl ü nehâr ,
Bir zulmet- i pür-ısfırâr.”
(Bütün Şiirleri 3, “Gülizâr’a”166. s.)
Kırmızı Renk
Kırmızı renk Abdülhak Hâmid’in şiirinde genellikle “ahmer” kelimesi ile verilir. Gurûb vaktinin kızıllığı da önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca “kızıl(lık) , hûn ,gül , gülgûn” kelimeleri de kırmızı renk yerine kullanılır.
Kırmızı renk edebiyatta aşkın , tutkunun , ihtirasın rengi olarak kullanılır. Hâmid’e göre ise bu renk yiğitliğin , hiddetin ve utanmanın rengidir , ancak ölüm temalı şiirlerinde bu anlamda kullanılmaz:
“…………………………….
Ve hamâset , celâdet ahmerdir ;
Öyledir , hem de hiddet ü haclet.”
( Bütün Şiirleri 3,” Bu Eğer Bir Şiir İse”286.s.)
Bu renk ölüm temalı şiirlerde öncelikle “sağlığın” rengi olarak kullanılır. Hâmid Fatma Hanım’ı mezar içinde düşünür ve eski günlerdeki hali ile şimdiki hali arasındaki tezadı vurgular. Gül çehre (kırmızı) ölüm ile siyaha döner .
“Bak ,bak , ne değişmiş ol semenber!...
Gül çehresi , bak ne yolda muğber.”
(Bütün Şiirleri 2, 40. s.)
Kırmızı bazen “âteş” kelimesi ile verilir. Ateş temizdir , temizleyici olarak bilinir. Ancak aşağıda vereceğimiz örnekte verem ateşi kirli ve kararmış bir ateş olarak tahayyül edilmiştir. Bu parçada “şerâre , cehennem ve lehîb” kelimeleri ölümü de hastalık ateşini de anlatır:
“Denmez mi ki bir şerâresin sen ,
Beynimde cehennem âteşinden?...
Yaktın beni ey lehîb-i nâ-pâk ,
Bu perdeyi eylemez misin çâk?..”
(Bütün Şiirleri 2, 89. s.)
Ölüm birer gülle temsil edilen insanları yakar , kavururur , yok eder. Gül bahçesinin kırmızı rengi bile simsiyahtır , artık:
“Karşımda bir gülşen-i siyeh-reng,”
(Bütün Şiirleri 2, 73. s.)
Buna benzer kullanımlara birkaç örnek daha verilebilir. Sevgilinin mezardaki yüzü çamur içinde düşünülmektedir.
“Gülgûn yüzü bir numûne-i gil”
(Bütün Şiirleri 2, 74. s.)
“Hurşidim işte karşımda gârib!....
Hurşid o lâkin Hurşid-i muzlim;”
(Tarık’tan )
Mavi ve Yeşil :
Mavi renk, Abdülhak Hâmid’in ölüm temalı şiirlerinde nadiren kullanılır. Mavi için, “mâî ve kebûd” kelimeleri kullanılır. Mavi Hâmid’e göre semâvîliğin, açık ufukluluğun rengidir. Hâmid bu yolda şiirler yazmayı arzuladığını ancak bunu gerçekleştiremediğini, renklerden bahsettiği “Bu Eğer Bir Şiir İse” manzûmesinde ,açıklar:
“Keşke şi’rimde olsa mâvilik;
Ki odur bir nev’i semâvîlik.”
(Bütün Şiirleri 3, 287. s.)
Eşinin hastalığının hafiflediği zamanların anlatıldığı yerlerde bu renk anılır. Mavi sanki ölüm temalı şiirlerde bunalan insana bir anlık ferahlama veren tatlı bir esintidir:
“Deryâ ne kadar büyüktü bir şeb !..
Bir şeb ki sefîd idi mükevveb.
Âlemde kılar Cenâb-ı Hâlık ,
Pek çok geceyi sabaha fâık…
Bir hüsn-i kebûd-ı hande –ber-leb,
Kılmıştı semâyı vech-i matleb.”
(Bütün Şiirleri 2, 113. s.)
Yeşil renk genellikle oluş halindeki tabiatın anlatıldığı şiirlerde kullanılan bir renktir. Yeşil kelimesine “sebz ve çemen” kelimeleri ile birkaç kere daha rastlarız.
Hâmid’in hayatının renkleri eşi Fatma Hanım’ın vefasıyla karanlıklara gark olmuştur. Hâmid’in had safhadaki ölüm korkusu da ,hayata karşı bakışını etkilemektedir. Ölümlü bir hayat ona göre anlamsızdır. Şiirinde karısına seslenen Hâmid , aslında onun dönmesinden ziyâde ölümün son bulmasını arzulamaktadır:
“Ben âlemi neyleyim çemen-zâr,
Ben âlemi neyleyim çemensiz.
(Bütün Şiirleri 2, “Makber”,46.s.)
Mavi de yeşil de siyaha dönmek için mevcuttur:
“Mavi zulmet , kızıl , yeşil zulmet,
Onların hepsi bizce zulmettir.”
(Bütün Şiirleri 3, “Rüstâî Bir Tahassüs”, 277.s.)
Pembe Renk:
Pembe Hâmide göre şiirde rüyânın , hayalin , rahatlığın rengidir. Fakat kendisi bu tür hayalleri şiirine taşısa da ölüm temalı şiirlerinde bu renge bu anlamda rastlanmaz. O genelde istemediği kara rüyaları görür . Pembe renge bu nedenle ölüm temalı şiirlerinde rastlanmaz:
“Penbe rüyâdan anlayan anlar.
Kanlı rüya mı görsün insanlar
” (Bütün Şiirleri 3, “Eğer Bu Şiir İse” 285. s.)
“Penbe rüyadan anlayan anlar
Kara rüya mı görsün insanlar.”
(Bütün Şiirleri 3, “Eğer Bu Şiir İse” 287. S.)
Renkler İle İlgili Diğer Kullanımlar:
Hâmid’in şiirinde pek çok kere vurguladığımız gibi , sonunda ölüm olan yaşam sahte kabul edilir. Hâmid’e göre yaratış sırrı bir fosfordur , ancak çok çarpıcı bir şekilde ifade edilir:
“Bir fosfor imiş bu nûr-ı irfân”
(Bütün Şiirleri 2, 54. s.)
Hâmid’in şiirini renkleri dikkate alarak incelediğimiz zaman “şeffaflık ve renksizlik”te önemli yer tutar. Şeffaflık ve renksizlik hatta “hayal” ifadesi bile bazen ölümlü bir hayatın saçmalığını anlatmakta kullanılır:
“Açmışsa da renksiz açmış çiçekler,
Ermişse de nev-bahar muğber.”
(Bütün Şiirleri 3, 96 .s.)
“Zâlâm içinde kollarım arar bir şey
Bulur fakat kollarım hayâl- i hîç-â-hîç.
(Bütün Şiirleri 3, “Hîç-â-hîç.121 s.)
Ve bu hiçlik de karanlığa döner , bütün renkler gibi:
“Gördüklerimiz zılâldir hep.
Tâbiri diğerle , hepsi hiçlik.
(Bütün Şiirleri 2. 76s.)
SONUÇ:
Abdülhak Hâmid’in şiirlerinin hepsinde gerçekten de renk ve ışık oyunlarının yoğun bir şekilde kullanıldığı görülür. Tanpınar’ın da belirttiği gibi bu renk ve ışık oyunları bir israf derecesindedir. Şiir bazen fazlasıyla renge ve ışığa boğulur.
Hâmid’in ölüm temalı şiirleri ise simsiyah bir tablo gibidir. Fakat kendisinin de “Amerika’da Mahkûme-i İdam Olan Madam Sınayder’in Tahassüsâtı” adlı şiirinde ifade ettiği gibi “rengarenk karanlıklar”dır bu karanlıklar. Bu renk şiire öylesine hakimdir ki bazı şiirlere redif olmuş, bazılarına da konu olmuştur. O halde, Hâmid için karanlıklar şairi demek yerindedir.
Hâmid’in ölüm temalı şiirlerinde siyah dışında bulunan bütün renkler yine siyaha dönmek için vardır. Bunu incelememizde pek çok örnekle gösterip açıkladık. Daha önce de andığımız şu örnek bizi bu iddiamızda destekler:
“Mavi zulmet , kızıl , yeşil zulmet,
Onların hepsi bizce zulmettir”
(Bütün Şiirleri 3, “Rüstâî Bir Tahassüs”277. s.)
Yine , “Ölü” adlı uzun manzûmesinde bu bedbinliğin yaratılışından kaynaklandığını ; sevdânın ve matemin buna bir mazeret olduğunu söyler:
“Ne bir âlâmet-i matem , ne renr-i sevdâdır,
Siyah çehreliğimdir çıkan devâtımdan.”
(Bütün Şiirleri 2, 146. s.)
Hâmid , yaratılışı itibariyle bedbinliğe , isyankarlığa , hüzne , mateme meyli olan ve ölümü sabit bir fikir haline getiren bir şairdir. Ölümü bir sır olarak görmüş , insanı da bu sır karşısında karanlıkta kalan bir canlı. Bu nedenle onun şiirinde var olan renkler de normal edebî kullanım dışına pek çok kez taşar. Renkler Hâmid’in yaratıcı muhayyilesinde yoğrularak , siyah olarak açığa çıkarlar. Hâmid’de renkler , ışıklar kararmak, solmak için vardır.
“Garip!.... Elimde kalem, zulmet eylerim izhâr,
………………………………………
(Bütün Şiirleri 3, 123. s.)

