[Kayıt ol]   [Şifremi unuttum!
Kullanıcı adım:   Parolam:  
 
Yazar Mesaj   #22038  03-10-2010 15:18 GMT+2 saat  

moonlight


Admin


Tecrübe Puanı.: 96%
Ruh Hali: Neþeli
Mesaj 4213
Şehir: istanbul
Ülke:
Meslek: gecelerin adamı :))
Yaş: 37
Facebook'ta Paylaş
NE SÖYLER BU TÜRKÜLER? / Said COŞAR

Bugünlerde kafayı türkülere taktım. Ta Ortaasya bozkırlarından bu güne değin duygu ve düşüncelerini bir vefalı sazın tellerine emanet eylemiş bu asil milletin bir ferdi olarak türküden hoşlanmamaklığım söz konusu olamazdı zaten. Öyle ya; Veysel’in dediğini biraz değiştirerek söylersek: “Türk’üz türkü dinleriz”.

Fakat kimi türküleri dinlerken gönlüm isyan ediyor; olamaz böyle şey, diyorum. Sanırım meseleyi anlatınca siz de bana hak vereceksiniz.

Efendim geçen gün işittim; hem de ünlü deyu vasıflandırılan birinin dilinden… Bilirsiniz, eskilerin meşhur türküsü, vefasız sevgilisinden çokça çekmiş bir genç kızın serzenişini dile getiren bir türkü; “Hani benim Recep’im Recep’im!”

Hepinizin malumu olduğunu bildiğim bu parçanın nakaratı; ünlü olduğu belirtilen bu sanatçı (!) tarafından şöyle söylenmekte:

“Hani benim Recep’im Recep’im

Sarı lira vereceğim

Almazsa karakola gideceğim”

Ve tabii ki; benim tüylerim diken diken. Bir an düşünün bu kızcağız Recep’e niçin sarı lira vermektedir? Recep niçin verilen sarı lirayı almamaktadır (salak mıdır, nedir)? Hadi bütün bunları anladık da kız niye karakola gideceğini söylemektedir? Çıkın çıkabilirseniz işin içinden. Yok, efendim bazı şairler kimi şeyleri eleştirmek için böyle sıra dışı anlatımlara başvururlar falan filan gibi laga lugalara karnımın tok olduğunu önceden diyeyim. Doğrudur bazı türkülerde böyle ironik söylemlere rastlanır (örneğin; Manda yuva yapmış söğüt dalına/ yavrusunu sinek kapmış… gibi) ama burada durum farklı… Tamamen ehil olmayan ve türkünün ‘t’sinden bile anlamayan insanların türkü çığırmasından (çağırmasından değil çığırmasından) kaynaklanan bir problem var ortada. Efendim, duyduğuna hemencecik inanmayan, araştırmayı seven, kitapları didik didik etmekten hoşlananlar bilecektir; bu türkünün nakaratı şöyledir:

“Hani benim Recep’im Recep’im

Sarılı da vereceğim

Almazsa karakola gideceğim”

Kızcağız sefere gidip geri dönmeyen vefasız yârine sarılacağından bahsediyor bizim güdük sanatçılar sarı lira alıp veriyor.

Aynen bu türküdeki gibi; yeni yetme sanatçıların elinde berbat edilen bir parçamız daha var. O da yılların eskitemediği bir türkü; rahmetli Diyarbakırlı Celal Bey’in okuduğu ve son yıllarda yeniden popüler olan:

“Saza niye gelmedin

Söze niye gelmedin

Geçen Cuma gelecektin

Aylar oldu gelmedin…”

İşte; gel de sinirlenme… Tüylerim bu parçayı duyunca da diken diken oluyor, sinirlerim gerilmiş bir keman yayı gibi, bu şarkıyı çığıranı tutup boğasım geliyor. İnsan kalabalıkların karşısına çıkarken okuduğu türkünün sözlerine bir yol bakmaz mı, düşünmez mi? Geçen Cuma ile “bugün” arasında olsa olsa altı gün hadi bilemedin bir hafta olur… “Bir ara geleceğini söylemiştin ama aylar oldu” gelmedin denir de “geçen Cuma gelecektin aylar oldu gelmedin” denilmez, denilmemeli…

Bu türkünün orijinalini bilenler son mısranın aslında “Ay lâl oldu gelmedin” şeklinde söylendiğini iyi bilirler. Lâl olmak; çevrilen bir topacın, bir an için gözle fark edilen bütün sallantılarından arınıp sanki kabarasının (gövdesinin) üzerinde çakılı duruyor gibi görünmesine denir. Donuk ve hareketsiz gibi görünmekle birlikte akıl almaz bir devirle dönen anlamında kullanılır. Türküyü bir de bu anlamıyla düşünün hele…

Cuma, o yıllarda tatil günüdür. Âşıklar Cuma günü buluşmak üzere sözleşmişlerdir. Kızcağız sabaha kadar sevgilisinin geleceği umuduyla beklemiştir. Ay gökyüzünde “lâl” olmuştur beklemekten ve beklenen gelmemiştir. Kızın yanık yüreğinden dökülmüştür bu sitem yüklü sözler.

Bir türküyü söylerken hikâyesini biliniz, her sözcüğün anlamını kılı kırk yararcasına inceleyiniz, sanatçı olmanın yolu budur; büyüklük böyle belli olur.

Karacaoğlan’ın “Elif” türküsünü dillendiriyorsanız; “İncecikten bir kar yağar” dizesindeki “İncecik”in ince, ip ince anlamında olmadığını, İncecik’in Maraş ilimizin bir ilçesi olduğunu ve Karacaoğlan’ın yüreciğini yakıp kül eyleyen Elif kızın İncecik’te oturduğunu, dağ yamacında kurulu bu ilçenin yamaçlarından savrulan karın şair dilinde böyle bir dize olup dışa vurulduğunu bilin!

Eğer; “Çökertme”yi söylüyorsanız. “Bitez'de yalısına varmadan Halil’im/ Aman koptu kıyamet” dizelerindeki “Bitez”in Muğla’nın bir ilçesi olduğunu ve Halil’in Bitez’deki yalısına gitmek isterken Çerkez Kaymakamın pususuna düşerek öldürüldüğünü bilin…

“Yemen Türküsü”nü dillendiriyorsanız; türküde Muş’tan değil Yemen’in bir şehri olan Hûş’tan bahsedildiğini bilin…

Ne mi kazanırsınız? Belki hiçbir şey ama itibar kaybetmezsiniz. Sanatçı olduğunuzu vurgulamanıza da gerek kalmaz, herkes sizin farkınıza varır ve bağırlara basılırsınız.

__________________
Gender_Bay Çevirimiçi durumu   

Yazar Mesaj   #22039  03-10-2010 18:40 GMT+2 saat  

ahmet





Tecrübe Puanı.: 0%
Ruh Hali: Belirtilmedi.
Mesaj
Şehir:
Ülke:
Meslek:
Yaş:
Facebook'ta Paylaş
teşekkürlerr

__________________
Çevirimiçi durumu   

HUZURİSTAN - Temiz Bilgi
2025-12-13 06:04
Fatal error : Shield protection activated, please retry in 21 seconds...
After this duration, you can refresh the current page to continue.
Last action was : Hammering