Doğum Adı: Nil Karaibrahimgil
Doğum Tarihi: 17 Ekim 1976
Doğum Yeri: Ankara, Türkiye
Burcu: Terazi
Boyu: 162 cm
Kilosu: 60 kg
Tarz: Pop, Rock, Teenage Pop
Meslek: Müzik Sanatçısı, Yazar
İlişkisi: Serdar Erener (Evli/21 Ocak 2010)
Nil Karaibrahimgil (d. 17 Ekim 1976), yapmış olduğu reklam müzikleriyle de tanınan yazar ve Türk pop müzik sanatçısı.
2002’de Ozan Çolakoğlu ile bir araya gelen Nil Karaibrahimgil, Sony Müzik firmasından Nil Dünyası adlı ilk albümünü çıkardı. Albümün ilk klip parçası “XL” ve daha sonra “Rüzgar” ve “Kek” adlı farklı tarzdaki parçalarla pop müzikte dikkat çekmeyi başardı. 2004 yılında çıkardığı 2. albümü Nil FM‘deki tüm şarkı söz ve müzikleri kendisine aittir. Albümün çıkış ve klip parçası “Gitme Yoksa” hit olmuştur. Nil, 2006 yılında çıkardığı Tek Taşımı Kendim Aldım’ın çıkış şarkısı “Pırlanta” ile dikkatleri üzerine çekerek; günlerce medyada bayanların tektaşlarını nasıl elde etmeleri gerektiğinin tartışılmasına neden oldu. MTV Avrupa Müzik Ödülleri 2007 de en iyi Türk sanatçı dalında aday oldu. Ayrıca sanatçı Hürriyet gazetesinin “Kelebek” ekinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Penti çorap reklamında da oynamıştır.
26 Ocak 2009 tarihinde dördüncü albümü “Nil Kıyısında” piyasaya sürüldü. Albümün çıkış parçası olan “Seviyorum Sevmiyorum” Türkiye müzik listelerinde altı hafta bir numarada kaldı. Şarkı yalnızca Türkiye’de değil, aynı zamanda Balkan ülkelerinde de popüler oldu ve Balkanika TV’de gösterime girmeyi başardı. 2009 yılında büyük ozan Neşet Ertaş’ı tanımadığı yönünde haberler çıkmış, konunun medyada yer almasıyla Neşet Ertaş’ın kendi sayesinde tanındığını söylediği haberleri yer almıştır. Karaibrahimgil, olayın bir yanlış anlaşılmadan ibaret olduğunu belirtip, Neşet Ertaş sevenlerden özür dilemiştir. 21 Ocak 2010 tarihinde Sertab Erener’in kardeşi Serdar Erener ile Nil Nehri kıyısında yapılan düğünle evlenmiştir.
Şubat 2011’de köşe yazılarından oluşan İçimi Açsan Nar, Ama Yerim Dar adlı kitabı yayınlanmıştır.
Nil bir ortaya çıkıyor, bir kayboluyor. Kaybolunca neler yapıyor?
Kaybolunca aramaya başlıyor. Ne arıyor? O da bilmiyor. Ama bulduğunu sandığı şeyi şarkı yapıyor ya da yazıyor. 24 saat bir gözlem kulesinde gibi yaşıyorum ben. Tatile de gitsem, ağaçlara, denizin dibine, insanların gözünün içine büyük bir merakla bakıyorum. Her şeyde bir anlam, bir tekrar arıyorum. Kelebek yakalamak için bir ağ vardır ya, duyguları yakalamaya çalışıyorum ben de. Tanımadığım, yüce bir patronun emrine amadeyim. O bana şarkı dikte ettiği zaman oturup hissettiğimi hiç bozmadan kaydediyorum. Bir tuhaf işte güçteyim. Onun dışında tabii ki fazlasıyla normalim. Benim de gidip de sıkıldığım filmler, bitiremediğim kitaplar, düzeltmek için çekiştirip duyduğum huylarım ve yanlarında ilginç olmak zorunda olmadığım arkadaşlarım var.
Hayatınızı dönemlere bölseniz, en önemli dönüm noktaları hangileri?
Berin’le Suavi’nin ellerine doğmak, kardeşim Onur’un çıkagelmesi, küçükken bir gün anaokulundan içeri girdiğimde hep bir ağızdan “Aaa, Nil’e bakın ne giymiş!” denmesi, dört duvarı aslında müzik kutusu olan bir evde büyümek; Boğaziçi’nde istediğim bölüme yatay geçiş yapabilmem (öz güven patlaması!), Serdar’la karşılaşmak, “Özgür kız” olup tanınmak, Sony’yle anlaşma imzalayıp albümler yapmaya başlamak…
BANA BU ŞARKILARI GÖNDEREN ŞAKACI BİRİLERİ VAR
Hepimiz sizin sürekli yeni fikirler ürettiğinizi, çok kolay şarkılar yazdığınızı sanıyoruz; öyle mi gerçekten?
Şarkılar bana faks gibi geliyor. Kendimi bir faks makinesi gibi görüyorum. Bazen bilinmeyen bir kaynaktan gelen bir hisle gitarımı elime alıp ilk kez duyduğum bir şarkıyı, sözü ve bestesiyle söylemeye başlıyorum. Bu ilk başta bana da, yakınlarıma da korkutucu geliyordu. Artık bunun bir hediye olduğunu düşünerek teşekkür ediyorum. Ne yazacağımı önceden bilmiyorum. Söyledikten sonra şarkıyı duyup “Amma matrak şeymiş” deyip gülmeye başlıyorum ya da hüzünleniyorum. Belli ki benim ruhuma uygun olan şarkıları, bana gönderen şakacı birileri var. Yoksa ben bu frekansları yakalayamazdım. Şimdi buradan kendimi mistik payetlerle süslediğim sonucu çıkmasın. Bestelerin çok azı gerçekten iyi oluyor. Ya da bana öyle geliyor diyelim.
Peki iki yaratıcı insan aynı evde nasıl oluyor? Daha mı şenlikli, daha mı zor?
Zor demeyelim de, denklik var. Şenlik insanın içinde varsa, yanındaki de oynar zaten!
Madem öyle, evde “patron” kim?
Herkes kendinin patronu.
Evli olmak sizi “evcilleştirdi” mi? Ya da değiştirdi mi? Ne olur “her şey aynı” demeyin, gerçekten merak ediyoruz.
Ha-ha-ha… “N’olur her şey aynı demeyin” çok komikmiş. Peki demeyeyim. Her şey aynı değil. Hiçbir zaman her şey aynı olamaz. Hem biz, hem hayat hem de seçimlerimiz bizi değiştirip duruyor. 30 yaş sonrası, kulaklarımdaki gençlik yıllarıma ait rahatsız edici tiz frekanslar kesildi. Evlilikle birlikte hayatımda ilk kez, doğduğum ev dışında kök salmaya başladım. Toprağa bastım ayağımı. Su vermeye başladım ayaklarımıza. Birisiyle büyüdüğümü, çoğaldığımı gördüm. Eskiden hep tek ayağım kapıdaydı benim.
EVLİLİĞİ KLOSTROFOBİK SANIYORDUM, DEĞİLMİŞ
Anladık, tamamlandınız. O zaman şöyle soruyoruz: Evli olmak, evlilik sizin tahmin ettiğiniz gibi mi çıktı?
Ben evliliği, uzaktan, daha klostrofobik zannediyordum. Hiç öyle değilmiş.
İlişkilerde sizce “altın kural” nedir? Formülü bulduysanız bizimle de paylaşın lütfen.
Kuralı yok, kalbinden bile büyük sevdiğin her şey senin.
Eşinizin “Bu olmaz/tutmaz” dediği bir şeyi yine de yapar mısınız? Ve böyle bir şey yaşandıysa, kim haklı çıkıyor?
Ben her zaman kafamın dikine gidiyorum! Bu huyum, Serdar gibi, çoğu kimsenin “Bu maya tutar mı, tutmaz mı?” diye sorduğu biriyle beraber olunca da değişmedi. Etrafımda güvendiğim birkaç insana fikir sorarım. Şarkıları yollar, “İyi mi bu?” ya da şu meşhur “Bu hali mi, şu hali mi?” sorularından sorarım. Cevapları alırım ama hep kendimi dinlerim. Eğer hayallerimi bencilce ve fütursuzca gerçekleştirmeye çalışmayacaksam niye müzikle uğraşayım ki! Müzikle sadece aşk yaşanır. Ortalamacılar sorup ortalama almaya çabalar, ben yapar, sonucunu görür, kanatlanır ya da düşerim. Boyunun ölçüsünü almayı isteyecek kadar çok seveceksin bu işte. Söylemesi kolay tabii. Yine de ben eğer “tutturamazsam” panik olmam, çünkü “kök”ü bende, “bu” olmazsa yenisini büyütürüm. Kendi beğendiğim şeyle size dokunabilene kadar tekrarlayabilirim bunu. Hayata haklı-haksız penceresinden bakmıyorum. Hayaller mi, korkular mı penceresinden bakıyorum. Böylesi daha sürükleyici oluyor.
Müzik, giyim kuşam konusunda çok şey bildiğinizi biliyoruz. Hiç kendinizi tecrübesiz hissettiğiniz bir alan ya da konu var mı?
Kendimi tecrübeli hissettiğim hiçbir alan yok ki! Müziği bile her gün yeniden öğreniyorum. Jingle benim jimnastik salonum. Jingle’lar sayesinde diskodan tangoya, cazdan arabeske her gün yeni laf ebelikleri peşinde koşuyorum.
Hayranlarınızın sizi neden sevdiklerini biliyoruz. Peki arkadaşlarınız sizce en çok neden seviyor?
Bilmem, onlara sormak lazım. Ben etrafımdakileri mutlu etmeden, güldürmeden mutlu olamayan bir tipim. Güldüremediğim ve esprisine gülemediğim biriyle ilişki kuramıyorum. Kendini çok ciddiye alanlara bol arkadaş salık veririm. Onlar senden etkilenmeyen yegane hazinelerdir. Geçenlerde çok eski bir arkadaşım, “İstanbul’dayım şarkısı güzel olmuş” dedi. Albümleri çıkardığımdan beri ilk defa bir şarkımla ilgili yorum yaptığını duydum.
APTALLAŞMAKTAN ÇEKİNMEM OLGUN KADIN DEĞİLİM
Doğru, bunca zamandır varsınız… Zaman sizin için işlemiyor mu? Hep aynı Nil’siniz, bu nasıl oluyor? Biz bir fark göremiyoruz
Tabii ki zaman benim tepemde de tik-tak’lıyor ve kendimde değişiklikler görüyorum. Ama ben oyunu zamanın kurallarına göre oynamıyorum. Dışarıdan bakan birinin “Çocuk mu bu?” diyeceği şekilde davranmaktan, giyinmekten ve aptallaşmaktan çekinmem. Ruhun yaşından küçükse, bedenin de bu duruma uyuyor. Kendimi hiçbir zaman olgun bir kadın gibi göremiyorum. Bu benim zihinsel bir problemim. Topuklu ayakkabı giydiğimde bile, annemin gardırobundan bir şey aşırmış gibi hissediyorum.
Madem gardırop dediniz… Sahnedeki, kliplerdeki o sıra dışı, ilginç kıyafetler günlük gardırobunuzun da bir parçası mı? Siz hiç jean veya düz bir elbise giymez misiniz?
Giyerim tabii. Ama üzerimde renkli şeyler olursa daha mutlu oluyorum. Bir yandan da, şarkılarım gibi giyinmek istiyorum. Sahnede neysem, bakkalda da o oyum. Şakacı ama hiç şakası olmayan bir tip!
O zaman gardırobunuzda en çok hangi parçalar ve renkler olduğunu da söyler misiniz?
Olmayan renk yok. Babet yok. Kürk yok. Gerisi… Her şeyden biraz biraz var.
“SIKILDIM” KELİMESİNİ HİÇ KULLANMIYORUM
Bu yaz en çok ne giyeceksiniz?
Bilmem ki, öyle “sezonlarım” olmuyor benim. Tarzım yok. Birleşmez gibi duran parçaları birleştirmeyi çok seviyorum.
Boş vakitlerinizde neler yaparsınız? Mesela hiç boş durur musunuz?
Hayatımda boşluk diye bir şey hiç olmadı. Geçenlerde hayatımda hiç “sıkıldım” kelimesini kullanmadığımı fark ettim. Hayat kısa, onu tatlı bir telaş içinde, sevdiklerimle, hayallerime doğru koşturarak geçirmek istiyorum.
Madem öyle, insan Nil Karaibrahimgil olunca İstanbul’un tadını istediği gibi çıkarabiliyor mu? İstediğiniz her yere gidebiliyor musunuz? Özlediğiniz şeyler var mı?
Her yere gidiyorum. Geçenlerde, kafamda kapüşon, hızlı adımlarla Eminönü’nde yürüyordum. Bir satıcı, ben geçerken adımlarımın ritmi üzerine rap yaptı: Nil mi diil mi, Nil mi, diil mi, Nil mi diil mi…
Hep kafanızda kapüşon gezmediğinize göre, evden çıkmanız, hazırlanmanız ne kadar sürüyor?
Çok kısa. Çünkü saçlarımı taramam ve makyaj yapmam. Her seferinde ne kombinasyon yapayım diye vakit harcamam. İnsanın normal nabız zamanları da olmalı yoksa imajla-mimajla başa çıkamaz.
ALBÜM HAZIR
İkinci bir hayat yaşama şansınız olsa, hangi yeteneğe sahip olmak ya da hangi mesleği yapmak isterdiniz? Müzik dışında…
İçimi dışıma çıkarmanın sanatsal herhangi bir dışavurumu olabilir. Dans olabilir. Ah dans…
Şu anda nelerle ilgileniyorsunuz? Neler yapıyorsunuz?
Şu anda yeni albümümü bitirmeye çalışıyorum. Kapağı, klibi, miksi, şusu-busu… Süsü püsü… “Kendisi” hazır. Evde zor bekliyorlar zaten.
PLAN YAPMAYA İNANMIYORUM
Hiç TV işi yaptınız mı? Teklif geldi mi?
Teklif geldi. Televizyon pek sevdiğim ve önünde saatler harcadığım bir şey değil.
Her şeyi planlar mısınız? Bebek sahibi olmayı planlıyor musunuz yoksa bu da sürpriz mi olacak?
Plana inanmıyorum. Akıp gitmeye inanıyorum. Bir gün yoluma bebek çıkarsa, ne mutlu bana.
Keşke bunu yapmasam dediğiniz bir şey var mı?
Çok şükür yok.
Oğuzhan Uğur'un "BabaLayka" YouTube kanalında yayımlanan "Sertab Erener 'Saygı1'" konserinde, binlerce hayranın katılımıyla gerçekleşen gecede…
Ölünce Beni Kim Yıkayacak Billboard Reklamı Nedir, Neyin Reklamı ? İstanbul'un Bakırköy ilçesinin Florya semtinde,…
Hoşuna gidiyo isimli parçayı Aleyna Tilki ile birlikte seslendirerek merak edilen isimlerden biri olan Zeki…
Şanışer’in etkileyici ve derin anlatımıyla, “Hüsran Hepsi” dinleyicileri insan ruhunun hüsran dolu yollarında bir yolculuğa…
Aysel Yakupoğlu ile birlikte Sen Olsan Ağlaman Mı isimli parçayı seslendirmesiyle birlikte merak edilen isimlerden…
Gönlüm isimli parça ile Spotify gibi listelerde ilk sırada yer almayı başaran ve merak edilen…