[Kayıt ol]   [Şifremi unuttum!
Kullanıcı adım:   Parolam:  
 
Yazar Mesaj   #14161  07-05-2009 18:21 GMT+2 saat  

moonlight


Admin


Tecrübe Puanı.: 96%
Ruh Hali: Neþeli
Mesaj 4213
Şehir: istanbul
Ülke:
Meslek: gecelerin adamı :))
Yaş: 36
Facebook'ta Paylaş
Madrid
Güzel mimarisi, gösterişli bulvarları, müzeleri, "Art Nouveau" restoranları ve cafeleri, parkları, flamenko dansları ve boğa gösterileriyle dünya turizminin önemli odaklarından biri Madrid.

Barajas Havalimanı’na vardıktan kısa bir zaman sonra kentin merkezine varıyoruz... İlk göze çarpan şey buranın gerçekten bir Avrupa kenti havasında olması. Çünkü korsan yapılaşmanın izlerine rastlamak olası değil. Ve şehrin merkezine "Puerta del Sol" (Güneş Kapısı)’na varıyoruz…



PLAZA MAYOR
Puerta del Sol, Madrid'in “eski” diye bilinen kesiminde... Bana kalırsa, şehrin merkezi Plaza Mayor. Eski zamanlarda büyük törenler (Auto-da-Fe) hep burada yapılır, olayları seyretmeye gelen halk için özel sıralar kurulurmuş. Ama günümüzde Plaza; turistlerin, Madrid havasını içlerine çekmek için uğradıkları ilk yer. Açık hava cafeleri ile dolu meydanda her taraf rengârenk...



Günün her saati ama özellikle de akşamüstü, İspanya’ya özgü mezelerden oluşan "Tapas" servisi mevcut. Deniz mahsullerini, midyeleri, minik balık, karides ve kerevitleri, biberleri, İspanya'nın özel jambon çeşitlerini ve kimi yerde İspanya'nın en tipik lezzeti olan Paella'ları görürken iştahınız hemen kabarıyor...

MUSEO del JAMON
Museo Del Jamon, gözüme çarpan şarküteri dükkanlarına verilen bir ad. Başka deyimle, Jambon Müzesi... Jambon, İspanyol mutfağında o kadar önemli bir yer tutuyor ki, bazı şarküteri dükkanlarına böyle bir ad verilmiş, her daim müşterilerle dolup taşıyor. Plaza Mayor'un diğer bir köşesini ise ressamlar mekan tutmuş... Paris Montmartre, ya da Londra Leicester Square'deki gibi, sanatçıları çalışırken görmek elbette çok eğlenceli…



BOURBON MİMARİSİ
Gezimize devam ediyoruz. Eski Madrid'den sonra Bourbon döneminde (19. yy.) Madrid'in önemli kavşaklarından biri olan Plaza del Callao'dan başlıyoruz. Zaten yoğun trafik ve insan kalabalığı doğru yerde olduğumuzu kanıtlıyor. Caddenin her iki yanında sinemalar, büyük dükkanlar ve markalar sıralı. Gran Via'dan devam ederek, Plaza de Cibeles'e varıyoruz. Via del Alcala ile birleşen bu cadde, Paris'in büyük bulvarlarını anımsatıyor. Yüzyıl başında yapılan görkemli binaların ilginç mimarisi gözümüzü okşuyor. Metropolis binası bunlardan biri.

Henüz yorulmadığımıza göre, Cibeles'ten Paseo del Prado'ya doğru yönelebiliriz artık. Ve bana kalırsa Madrid'in en keyifli semti burası. Bazen İstanbul'daki Cumhuriyet Caddesi’ni anımsatmıyor değil, ama binalar ve ağaçlar daha görkemli, bulvar çok daha geniş.

MÜZELER DİYARI
Yaklaşık 1 km. ileride Prado müzesini göreceğiz. Madrid gezimizin belki de en önemli odağı burası. Yalnız İspanya'nın değil, tüm dünyanın en büyük müzelerinden olan Prado'yu gezmek, öyle bir iki saate sığdırılacak gibi değil. Sadece Velasquez ve Goya salonlarını gezmek için en az yarım gün ayırmak gerekiyor. Ve inanın ki değer. Ünlü ressamlar; Caravaggiolar, Rafaeller, Dürerler, Zurbaranlar, Bruegeller hep bizi bekliyor. Yine de Velasquez ile Goya, Prado'nun en flaş koleksiyonlarını oluşturuyor.

Müzelerden hoşlananlar için yakınlarda iki önemli müze daha var. Biri Thyssen-Bornemisza Müzesi, diğeri ise Madrid Tren İstasyonu karşısında, eski bir hastanenin onarılmış dev binasında yer alan Kraliçe Sofia Sanat Merkezi (Centre de Arta Reina Sofia). Picasso'nun kesinlikle en önemli tablosu olan "Guernica" bu müzede teşhir ediliyor. Miro, Dali meraklıları da burada mest olacaklar.

MADRİD GECELERİ
Madrid geceleri niye ünlü? Çok basit, çünkü burada gündüz ile gece, öğleden sonra verilen mola veya küçük uyku (Siesta) nedeniyle birbirinden belirgin biçimde ayrılıyor. Yemeğe çıkacaksınız, restorana saat 19.00 gibi, bizce normal, onlara göre ise çok erken sayılabilecek saatlerde gitmeyin. İlk müşteriler, saat 22.00’den sonra gelmeye başlıyor ve restoran ancak saat 23.00’te doluyor.

KENTİN RUHU, FLAMENKO
Madrid”e gidip de, bir Flamenko gösterisi izlemeden dönmek, seyahatinizi eksik kılacaktır. Böyle bir gösteriyi izleyebileceğiniz pek çok flamenko cafe’si yer alıyor bu kentte.

Bir sonraki durağımız, Plaza de Espana. Madrid'in ik gökdelenleri de burada (33 katlı Torre Madrid) bulunuyor. Ancak, koca meydanın cazibe merkezini, parkta bulunan ve havuzda hoş bir yansıma yapan Cervantes büstü ile hemen altında bulunan Don Kişot ile Sancho Panza'nın atlı heykelleri oluşturuyor. Plaza Espana'ya gelmişken Cerralbo Müzesi’i de görülmeli. Bulunduğu bina, adeta bir saray yavrusu. Saraydan söz açılmışken, Plaza de la Armeria meydanında bulunan kraliyet sarayı Palazio Real, görkemi ve İspanya tarihine ayna tutan belge ve eşyalarla insanı büyülüyor.

BOĞA GÜREŞLERİ
Birçokları gibi boğa güreşlerini sevmiyor ve olayı büyük bir vahşet gösterisi olarak yorumluyor olabilirsiniz. Ancak merak edenler için Plaza de las Ventas'ta bulunan Plaza de Torros (Boğa arenası), her pazar günü boğa güreşlerine sahne oluyor. Taksinin sizi Las Ventas'a götürürken talep edeceği (Boğa gösterisi farkı) zamma itiraz etmeyin. Taksiler, gösteri günlerinde bu farkı almaya yetkilidir.

GÜNÜBİRLİK TURLAR
Madrid'in dışına çıkacak kadar zamanız varsa, günü birlik yapılabilecek iki önemli tur mevcut. Ben, gruplardan ayrılarak bir araç kiralamanızı öneririm. Turların en popüler olanları, Toledo kenti (Escorial Sarayı - Valle de Los Caidos ve Segovia). Son seyahatimde Segovia turunu tercih ettim. II. Felipe döneminde yapılan (16. yy.) ve Madrid'in 50 km kuzey batısında bulunan görkemli Escorial Sarayı’nı gezmek için en az iki saat ayırmalı. Aynı güzergahın devamında bulunan Valle de los Caidos, Franco'nun diktatörlük döneminin bir simgesi olarak görüldüğünden kimilerince pek sevilmiyor.

Valle de los Caidos gezisini daha kısa keserek, bir Orta Çağ müzesi olarak adlandıracağım Segovia'ya varıyoruz. Eski kent adeta bir film seti, bir müze gibi... Şansımıza hava da güzel... Eski sokaklar, Plaza Mayor, Roma döneminden kalan eski su kemeri, katedral ve eski kalesi “Alcazar”, tarih kokan dokularıyla tarifsiz güzellikte bir gün geçirmemizi sağlıyor.

Bir hafta süren Madrid gezisini sonunda noktalıyoruz, içimizde her seferinde yarattığı şu aynı duyguyla: Madrid’de gezilecek çok yer, tadılacak daha çok lezzet var. Bir dahaki sefere diyoruz. Geriye güzel hatıralar, farklı damak tadları ve sizlerle paylaştığım fotoğraflar kalıyor.

Türk Hava Yolları'nın İstanbul’dan Madrid’e Pazartesi, Perşembe ve Pazar günleri 2 kez olmak üzere haftada 10 direkt seferi bulunuyor. madrid tanıtımı / madrid fotoğrafları

__________________
Gender_Bay Çevirimiçi durumu